Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7669 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 20624 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : VİRANŞEHİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/09/2012NUMARASI : 2008/223-2012/633Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptal, tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece, asıl ve birleşen davaların reddine ilişkin olarak verilen karar asıl davacılar ve karşı davacı vekillerince yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.05.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı İ.. Ç.. vekili Avukat İsmail can, davalı H.. Y.. vekili Avukat Şenol ile temyiz edilen davalılar M.. N.. vd. vekili Avukat Fethi , davalı M.. A.., davalı Ö.. D.., davalı M.. Ç.., davalı Mehmet geldiler davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalılar Halil İbrahim vd. vekili Avukat, davalı H.. K.. vekili Avukat Mehmet vekili Avukat, davalılar M.. Ç.. vd. vekili Avukat ve diğer davalı asiller gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin ve asillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Asıl ve birleşen davalar, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil yada tazminat ile sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan tazminat isteklerine ilişkindir.Asıl ve birleşen davada davacılar, işlerinin takibi için vekil tayin edilen davalı İbrahim Halil'in vekâlet görevini kötüye kullanarak maliki oldukları 40 adet taşınmazdaki paylarını davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, kendilerine satış bedeli de ödenmediğini, davalıların iyiniyetli olmadıklarını ve alım güçlerinin de bulunmadığını ileri sürerek tapu iptal ve tescil ya da belirlenecek değerin tazminine, ayrıca davalı İbrahim Halil'in dava konusu taşınmazların satışından elde edilen para ile satın aldığı aracın çalıştırılması nedeniyle elde edilen gelir hesaplanarak davalı İbrahim Halil'den faizi ile birlikte tahsiline, 2004 yılından itibaren dava konusu taşınmazlar için alınan doğrudan gelir desteği ve yetiştirilen ürünlerden elde edilen gelir de hesaplanarak davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.Bir kısım davalılar, satışların gerçek olduğunu, satış bedellerinin bir kısmının davacılara bir kısmının ise vekile ödendiğini belirtip davanın reddini savunmuşlar; davalı Hamiyet ise karşı davasında, 34 adet taşınmazdaki paylarının davalılara satılması nedeniyle satış bedelinin ödenmediğini belirtip fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000,00 TL tazminata karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davacıların bilgisi dahilinde taşınmazların satışının yapıldığı gerekçesi ile asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 16.9.2004, 4.1.2005 ve 9.5.2006 tarihlerinde noterde düzenlenen genel vekâletnameler ile davacılar tarafından davalı İbrahim Halil'in vekil tayin edildiği, 9.9.2005, 30.9.2005 ve 16.5.2006 tarihlerinde anılan vekâletnameler kullanılarak vekil tarafından çekişme konusu taşınmazlardaki davacıların paylarının davalılar Muso ve Ömer'e satış suretiyle temlik edildiği, sonrasında davalı Muso tarafından bir kısım taşınmazların farklı tarihlerde diğer davalılara tapuda devredildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nin 504/1.maddesi). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; mahkemece, tarafların delil listesinde gösterdikleri tanıklar dinlenmemiş, taşınmazlar başında keşif yapılmamış, davalılar hakkında açılmış olan ceza davaları değerlendirilmemiştir.Diğer taraftan; davacılar vekili 11.2.2009 tarihli dilekçesi ile asıl davanın davalıları İsmail, İlyas, Abdurrahman, Mehmet Baki, Şeyhmus, M.. Ş.., Mehmet, Cemalettin, İ.. B.. ve İ.. B.. hakkındaki davadan feragat ettiği halde mahkemece bu yönde bir karar verilmemiş, karşı dava hakkında da olumlu olumsuz bir hüküm kurulmamıştır.Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak tarafların tüm delillerinin eksiksiz toplanması, tanıkların dinlenmesi, yerinde keşif yapılarak taşınmazların akit tarihlerindeki gerçek değerlerinin belirlenmesi, belirlenen gerçek bedellerin davacılara ya da vekile ödenip ödenmediği üzerinde durulması davacıların delil listesinde gösterdikleri hazırlık soruşturmalarına ilişkin dosyaların ve ceza davalarının değerlendirilmesi, özellikle Viranşehir Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/155 ve 2009/603 Esas sayılı dava dosyalarının eldeki davanın sonucunu etkileyecek nitelikte ise kesinleşmelerinin beklenmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı gibi, davacıların bir kısım davalılar hakkındaki davadan feragat etmelerinin gözetilmemiş olması ve karşı dava yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamış olmasıda isabetsizdir.Asıl davacılar ve karşı davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 1.100.00.'er-TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 26.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.