Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7665 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4704 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: ELAZIĞ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 02/03/2010NUMARASI: 2008/133-2010/50Taraflar arasında görülen davada; Davacı, ortak mirasbırakanın 1934 ada 8 parsel sayılı taşınmazda 4 adet bağımsız bölümünü satış suretiyle, 30 ada 92,93;2,99 ada 1,5,6 parsel sayılı taşınmazlarını ölünceye kadar bakma akdi ile davalı oğluna temlik ettiğini, ancak yapılan işlemlerin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürüp, tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, iddaların doğru olmadığını, mirasbırakanın tüm malvarlığı bütün mirasçıları arasında eşit olarak paylaştırdığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, mirasbırakan sağlığında taşınmazlarının çocukları arasında taksim ettiği, bu taksime tüm çocuklarının rızalarının olduğu, yapılan işlemlerde herhangi bir muvazaanın olmadığı, davacının yapılan taksim ve ölünceye kadar bakma akdinden haberdar olduğu ve buna rızalarının bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 29.6.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden asıl Hatice Özdoğan ile temyiz edilen vekili Avukat C.T. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin ve vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ortak miras bırakan M. S.’ın 4.10.2000 tarihinde 14 ada 38 parsel sayılı taşınmazdaki 372/628 payı ile aynı ada 93 sayılı parseldeki 438/1087 payını ve çekişmeli 30 ada 92 ve 93 sayılı parsellerinin tamamını ölünceye kadar bakma akdi ile, 18.7.2002 tarihinde ise dava konusu 1,2,3 ile 4 bağımsız bölüm nolu meskenlerini satış suretiyle davalı oğluna temlik ettiği; yine miras bırakanın 17.7.2002 tarihinde taraflar ile dava dışı diğer çocuklarından oluşan tüm mirasçılarına bir kısım taşınmazlarını satış şeklinde devretmiş olduğu; ölünceye kadar bakma akdine konu 14 ada 38 ve 93 sayılı parsellerin imar uygulamasına tabi tutulması sonucu çekişme konusu 2199 ada 1, 5 ve 6 sayılı parsellerin oluşturulduğu ve paylı mülkiyet üzere davalı adına kayıtlı bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı, anılan temliki işlemlerin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Somut olaya gelince; miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin muvazaa olgusunu kamufle etme amacı taşıyabileceği gözetilerek ve miras bırakanın paylaştırma kastıyla mı yoksa mal kaçırma kaçırmak amacıyla mı hareket ettiğinin netleştirilmesi bakımından tüm mirasçılarına temlik ettiği taşınmazların ve hakların değerleri tespit edilmemiştir. Diğer taraftan; miras bırakanın sağlığında dava dışı mirasçı tarafından ölünceye kadar bakma akdine konu taşınmazlar bakımından açılan ve davanın reddi ile sonuçlanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.1.2002 tarih ve 2001/144 esas, 2002/60 karar sayılı dosyasında dinlenen miras bırakanın beyanının gözetilmesi ve değerlendirilmesi gerektiği gibi, miras bırakanın bir veya birkaç taşınmazını veyahut pay temlik etmek suretiyle bakım ihtiyacını karşılaması mümkün iken, 2 taşınmazının tamamı ile 2 taşınmazdaki paylarını temlik ederek bakımını temin etmesinin altında yatan gerçeğin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması zorunludur. Hal böyle olunca; yukarda değinilen ilkeler doğrultusunda araştırma, soruşturma ve inceleme yapılarak, her bir mirasçıya temlik edilen taşınmazların ve hakların değerlerinin tespit edilmesi ve miras bırakanın temliklerdeki amacının netleştirilmesi, ölünceye kadar bakma akdinin gerçekten bakım karşılığı mı yapıldığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanması, toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.O halde, davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükümet açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.