Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7645 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 7869 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : YALVAÇ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/01/2014NUMARASI : 2009/157-2014/67Taraflar arasında görülen tapu iptal tescil davası sonunda, yerel mahkemece verilen davanın reddine ilişkin karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; incelendi, Tetkik Hakimi 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1920 doğumlu mirasbırakan Şerife tarafından dava konusu 31 parsel sayılı 1250 m² miktarlı ve tarla vasıflı taşınmazın 13.09.1984 tarihinde, 1399 parsel sayılı 23.550 m² miktarlı ve tarla vasıflı taşınmazın ise 26.08.1986 tarihinde oğlu Yusuf'a satış suretiyle devredildiği, 16.10.2001 tarihinde oğul Yusuf tarafından Zekeriya isimli ara malike devredilen taşınmazların, ara malik Zekeriya tarafından da 30.11.2001 tarihinde davalı Faden'e (31 parsel) ve davalı Şennur'a (1399 parsel) temlik edildiği, 25.11.2002 tarihinde ölen mirasbırakanın geriye mirasçı olarak davacı Mikail ile davalı Şennur'un eşi, diğer davalı Faden'in babası olan dava dışı Yusuf isimli çocuklarını bıraktığı, davalıların, yurt dışında yaşayan oğul Yusuf tarafından taşınmaz alımına ilişkin olarak mirasbırakanın yetkilendirildiği ve para gönderildiği, taşınmazların da bu doğrultuda alındığını savundukları, mahkemece davalıların savunmalarına itibar edilip dosyaya sunulan vekaletname ve havale makbuzlarından bahsedilerek muvazaa olgusu bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olayda, oğul Yusuf tarafından mirasbırakana gönderilen havale makbuzları incelendiğinde; 1970 li yıllardan başlayıp 1997 yılına kadar devam eden DM para cinsi ile havaleler olduğu, özellikle taşınmazların bedeli karşılığı olduğuna dair herhangi bir kayıt içermediği, aynı yıllarda Yusuf tarafından davalılara da havaleler yapılmış olup yapılan havalelerin taşınmazların alımı amacıyla değil mirasbırakanın ihitayaçlarını karşılaması amacına yönelik olduğu, öte yandan oğul Yusuf tarafından 13.09.1984 tarihli vekaletname ile taşınmaz alımı hususunda yetkilendirilen mirasbırakanın Yusuf adına doğrudan taşınmaz alması muhtemel iken, kendisi adına almış olması, ardından yukarıda belirtildiği şekilde taşınmazların birden fazla kez el değiştirdikten sonra davalılara temlikinin yapılmasının hayatın olağan seyrine uygun düşmediği gibi mirasbırakanın değişik tarihlerde oğlu Yusuf'a yaptığı başka temlikler nedeniyle Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2003/368 E ve 2007/305 K. sayılı dosyasına açılan dava da aynı yöntem izlenerek ara malik Zekeriya aracılığıyla Yusuf'un eş ve çocuklarına ( davalıların da içlerinde bulunduğu ) yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu benimsenerek 5 parça taşınmaz bakımından davanın kabulüne karar verildiği, artık bu dosyanın eldeki dava dosyası bakımından güçlü delil teşkil ettiği, sözü edilen bu dava dosyasında da eldeki dava dosyasında olduğu gibi taşınmazların yurt dışından gönderilen paralar ile alındığının savunulduğu, mahkemece bu savunmaya itibar edilmediği gözetilip yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte dikkate alındığında artık davanın konusunu teşkil eden temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davacı vekilin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.