Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7645 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 19640 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İSTANBUL 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/05/2013NUMARASI : 2009/607-2013/247Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeği ve toplanan delillerden; mirasbırakan A. A. D. 1.4.2009 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak çocukları olan davacılar, davalı E. dava dışı Y.ve S.ile eşi Solmaz'ı bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu 'arsa' vasfında fakat üzerinde 3 katlı bina bulunan 5595 ada 34 parsel sayılı taşınmazda bulunan 25/35 payının çıplak mülkiyetini 3.8.2007 tarihinde davalı oğlu E. satış suretiyle temlik ettiği, bilahare E. taşınmazın tamamını 8.5.2009 tarihinde diğer davalı Ş. satış suretiyle temlik ettiği, dava konusu 5595 ada 34 parselin tapu kaydında üzerindeki üç katlı binanın mirasbırakan A. D. ait olduğuna dair şerh bulunduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mirasbırakanın 5595 ada 34 parsel sayılı taşınmazda bulunan 25/35 payını intifa hakkını üzerinde tutarak çıplak mülkiyetini davalı E. devrettiği, davalı E. öncesinde taşınmazda 10/35 pay sahibi olduğu, muristen kendisine devredilen pay ile birlikte kendi payını birleştirerek murisin ölümünden yaklaşık 1 ay sonra taşınmazın tamamını tapuda satış göstererek 70.000,00-TL bedelle diğer davalıya temlik ettiği, tapu kaydında taşınmaz üzerinde bulunan binanın mirasbırakana ait olduğuna dair şerh bulunduğu, davacılar ile murisin resmi nikahlı eşi H.den olan çocukları arasında soğukluk olduğu ve yıllardır görüşmedikleri, murisin ölümünün dahi davacılara haber verilmediği, mirasbırakanın maaşının olduğu, paraya veya mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, davalı Ş. ile davalı E. ve murisin öncesinde birbirlerini tanıdıkları, kaldı ki taşınmazın halen davalı E. tarafından kullanıldığı, tanık olarak dinlenen ve taşınmazda kiracı olan H.. N..'nın davalı Şerif'i tanımadığı, halen kiraları davalı E. verdiğini beyan ettiği, diğer davalı tanıklarının da taşınmazın satışı ile ilgili herhangi bir bilgilerinin olmadığı, satış bedellerinin taşınmazın temlik tarihlerindeki gerçek değerinden oldukça düşük olduğu, davalılarca bedelin ödendiği iddiası kanıtlanamadığı gibi murisin yaptığı harcamalar ve olağan sınırları aşan tedavi giderlerinin varlığının da kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Değinilen hususlar birlikte değerlendirildiğinde satış işlemlerinin, murisin birlikte yaşadığı H.. G..'den olma çocuklarından mal kaçırmaya yönelik ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, 3.8.2007 tarihli satış işlemi öncesi 10/35 payın davalı E. ait olduğu da dikkate alınarak davacıların miras payları oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.Davacılar vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.