MAHKEMESİ: GEBZE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 29/01/2010NUMARASI: 2009/162-2010/12Taraflar arasında görülen davada; Davacı, mülkiyeti kuruma ait 116 ada 2 parselde kayıtlı taşınmazın 5283 Sayılı Yasa gereğince Sağlık Bakanlığına devredilerek Hazine adına tescil edildiğini, taşınmaz üzerinde dispanser binası dışında iki adet lojman da bulunduğunu, oysa lojman binalarının sağlık birimi kapsamında olmadığını ileri sürerek, taşınmazda bulunan iki adet lojmanın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı kurum adına tescili isteğinde bulunmuştur. Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, lojmanların bulunduğu taşınmazlar üzerinde kat mülkiyeti yada kat irtifakının kurulmadığı, lojmanların mevcut hali ile devre konu olan sağlık kurumunun ayrılmaz parçası olduğu, sağlık kurumu ile birlikte değerlendirilmesinin bahse konu 5283 Sayılı Yasanın ruhuna ve amacına uygun olacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 116 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 134/1670 payı S.S.K Genel Müdürlüğü, 134/1670 payı dava dışı Dilovası Belediyesi adına kayıtlı iken S.S.K Genel Müdürlüğüne ait payın resen tahsis sonucunda 24.10.2008 tarihinde davalı Hazine adına tescil edildiği görülmektedir.Davacı kurum dava konusu taşınmazın 5283 Sayılı Yasa uyarınca Sağlık Bakanlığına devredildiğini, ancak dava konusu taşınmazda bulunan dispanser binasının üzerinde 2 adet lojman bulunduğunu, bu lojmanların sağlık hizmeti veren kuruluşlardan olmadığını, buna rağmen tümünün temlik edildiğini ileri sürerek tapu iptal tescil isteği ile eldeki davayı açmıştır. Hemen belirtilmelidir ki; yanlar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, 19.1.2005 gün ve 25705 sayılı mükerrer resmi gazetede yayınlanan “Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesine” ilişkin 5283 Sayılı Yasanın amaç ve kapsamını belirlemede zorunluluk bulunduğu kuşkusuzdur.Anılan yasanın “tanımlar” başlıklı 3/d maddesi, “kurum tabiplikleri hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına ait hastane, dispanser, sağlık merkezi veya istasyonu ile her ne ad altında olursa olsun insan sağlığı ile ilgili hizmet sunan tüm birimleri sağlık birimi olarak tanımlamış; yasanın 4.maddesi, “kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm sağlık birimleri; bunlara ait her türlü görev, hak ve yükümlülükler, taşınırlar ve taşınmazlarla birlikte Soysal Sigortalar Kurumuna ait olanları bedeli karşılığı, diğerleri bedelsiz olarak aşağıdaki usul ve esaslar çerçevesinde bakanlığa devredilir;” hükmünü düzenlemiş; 4/b-1.maddesi, “devirlerin kurulacak komisyonlar aracılığı ile yapılacağını ve komisyonların nasıl kurulduğunu belirlemiş; 4/e maddesinde ise “devredilen sağlık birimleri, kamu kurum ve kuruluşlarına ait arazi, arsa ve binaların bir bölümünde hizmet vermesi halinde, bunların komisyonlarca tespit edilecek kısımları gerektiğinde ifraz edilerek veya kat mülkiyeti ya da kat irtifakı kurularak Bakanlığa devredilir. Bu kısımların tespitinde; Sosyal Sigortalar Kurumunun ihtiyacı, hizmetin etkin ve verimli sunulması ve geleceğe yönelik kapasite ihtiyacı göz önünde bulundurulur. Binaların bir kısmında hizmet sunulan sağlık birimlerinin devrinde komisyonlarca, devrin taşınır, taşıtlar ve personelle sınırlı tutulmasına da karar verilebilir.” 4/1 maddesinde de “bu kanunla Bakanlığa devredilen sağlık birimlerine ait taşınmazların mülkiyeti tapuda resen Hazine adına tescil edildikten sonra bu taşınmazlar Sağlık Bakanlığına tahsis edilmiş sayılır biçiminde düzenlemeye yer verilmiştir.Somut olayda, dava konusu taşınmazda yer alan dispanser binasının üst katlarında yer alan ve lojman niteliğindeki 2 bölümün, 5283 Sayılı Yasa hükümleri gereğince devri gereken sağlık birimi niteliğinde olmadığı, mahkemece hükme yeterli elverişli delillerle saptanmıştır. O halde,anılan bölümlerin davalı idareye devrinin yasal olduğu söylenemez.Diğer taraftan, yasanın 4/e maddesine göre devri gereken bölümlerin ifrazının mümkün olması halinde ifraz edilerek sadece bu bölümün mülkiyetinin devredileceği, yok eğer ifrazı kabil değilse ve çekişme, yapıya ilişkinse üzerinde kat mülkiyeti ya da kat irtifakı kurularak devrinin gerekeceği kuşkusuzdur.Çekişme konusu taşınmazın üzerindeki ana yapıda bağımsız bölüm ve katlar bulunmakla beraber kat irtifakı ve kat mülkiyetinin kurulmadığı sabittir.Öte yandan, 3194 Sayılı Yasanın 16.maddesi hükmü belediye ve mücavir alan hudutları içindeki gayrimenkullerin re’sen veya müracaat üzerine tevhit veya ifrazı, bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisi veya bu hakların terkinini belediye encümeninin, şayet taşınmaz belediye veya mücavir alan sınırları dışında ise bu takdirde de; İl İdare Kurullarının onayına bağlı tutmuştur. Başka bir anlatımla, sayılan hallerde yasal bir işlemin varlığının kabul edilebilmesi açısından mutlaka Encümen Kararına dayalı olması gerekeceği tartışmasızdır.Oysa, mahkemece taşınmazın ifrazının mümkün olup olmadığı yönünden belediyeden bilgi alınmadığı gibi bu konuda yeterli araştırma yapıldığı da söylenemez. Ancak, Türk Medeni Kanununun 719. maddesi taşınmazların yatay mülkiyet kapsamını belirlerken 718. maddesi hükmü ile de dikey mülkiyet kapsamını belirlemiştir. Diğer yandan, 684.maddesi ile de; zemine malik olan kimsenin onun mütemmim cüzüne de malik olacağını öngörmüştür. Bu düzenlemelere göre; arz üzerindeki ana gayrimenkul bakımından 634 Sayılı Yasa hükümlerinin öngördüğü kat mülkiyeti ve kat irtifakı kurulmadıkça taşınmazın üzerindeki binanın müstakil katları ve bölümleri yönünden müstakil mülkiyet oluşturulmasına yasal açıdan olanak yoktur. Zira Türk Medeni Kanunu zeminin bir kimseye aitken üzerindeki yapının başkasına ait olması şeklinde çifte mülkiyete cevaz vermemiştir. O halde, ifrazın yatay mülkiyet halinin söz konusu olduğu hallerde araştırılması, aksi taktirde ifrazın olanaklı olup olmadığının araştırılmasına gerek bulunmadığı açıktır. Mahkemece, bu yönler dikkate alınmaksızın iki adet lojmanın tapusunun iptali ile davacı adına tescili isteğinin reddine karar verilmiştir.Oysa, dispanser binasının üzerinde bulunan 2 adet lojman nitelikli bölümler yönünden 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 10/4. maddesi hükmü kat mülkiyetinin ne yolla kurulacağı ve tescil edileceği konusunda genel kuralı belirlemiştir. Buna göre, kat mülkiyeti tapu memurunca düzenlenen resmi senet (sözleşme) uyarınca ya da, aynı maddenin son fıkrasına göre; mahkeme kararı ile kurulur ve tescil edilir, böylece varlık kazanır. Gerek sözleşme gereğince tapu idaresince ve gerekse mahkeme kararı ile kat mülkiyeti kurulacak hallerde aynı yasanın 10.maddesi ile 13.4.1983 tarihli ve 2814 Sayılı Yasanın 4, 6. maddeleriyle değişik 12, 13. maddesi hükümlerinin gözetilmesi gerekeceğinde kuşku bulunmamaktadır. Belirtmek gerekir ki, her iki halde de; ilkinde ana taşınmazın maliki ya da ortak malikleri tarafından istenilmesiyle keza, mahkeme kararıyla kat mülkiyetine geçişte ise 12.maddenin 5. fıkrasında öngörüldüğü üzere kat mülkiyetine konu olmaya elverişli bir gayrimenkul üzerindeki ortaklığın giderilmesi davalarında mirasçılardan veya ortak maliklerden birinin paylaşmanın kat mülkiyeti kurulması ve bağımsız bölümlerin tahsisi suretiyle yapılmasını istemesiyle mümkün olacağı tartışmasızdır. O halde, değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında durum değerlendirildiğinde, her iki halde de, kat mülkiyetinin kurulmasını isteme hakkının mutlaka taşınmazın malikine veya paydaşına yahut onların yasal temsilcilerine ait olacağı kuşkusuzdur. Bir başka ifadeyle, taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmayanın ya da yasal temsilci olmayanın bu hakkı kullanmasına ve istemesine olanak yoktur. Hemen vurgulanmalıdır ki, aynı ilkeler 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 14.maddesinde öngörülen kat irtifakının kurulmasında da geçerlidir.Kaldı ki, kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulmasına yönelik isteklerin 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklandığı açıktır. Anılan yasanın 2814 Sayılı Yasanın 15.maddesi ile getirilen Ek 1.maddesinde aynen; “ Bu kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık Sulh Hukuk Mahkemelerinde çözümlenir” düzenlemesine yer verilmiştir.O halde, taraflar arasındaki çekişmenin davacının taşınmazda paydaş kılınmak suretiyle çözüme kavuşturulacağında, kat mülkiyeti veya kat irtifakına geçme isteğinin de davacının taşınmazda malik olması (paydaş kılınması) ile ancak mümkün ve dinlenilebilir hale geleceğinde şüphe yoktur.Hal böyle olunca; dispanser binası içersinde kalan lojmanlar yönünden ileride kat mülkiyeti yada irtifakı kurulmasını temini açısından mahkemece taşınmazın yasa gereğince devrinin mümkün olmadığı belirlenen bölümlerinin hazinenin (devredilen) payı gözetilerek ana taşınmazın yüzölçümüne oranlanarak bulunacak oran dahilinde davacı idarenin taşınmazda paydaş kılınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması da doğru değildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 28.06.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.