Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7568 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 2689 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : PAZAR (RİZE) 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/11/2013NUMARASI : 2008/491-2013/480Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili ile davalı-birleşen dava davacısı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği değerden reddedildi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Asıl ve birleşen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Asıl davada davacılar, mirasbırakan dedeleri Mehmet ün maliki olduğu 92, 94 ve 95 parsel sayılı taşınmazlarını kadastro tespiti sırasında davalı Rukiye 'a haricen satması nedeniyle bu taşınmazların davalı Rukiye adına tescil edildiğini, sonrasında davalı Rukiye'nin 92 ve 94 parsel sayılı taşınmazları davalı F.. T..'e, 95 parsel sayılı taşınmazı ise davalı S.. T..'e satış suretiyle temlik ettiğini, öte yandan mirasbırakan Mehmet'ün maliki olduğu 2 parsel sayılı taşınmazını davalı K.. T..'e bağış suretiyle temlik ettiğini, sonrasında davalı Kadir'in davalı Ayşe 'a, davalı Ayşe'nin de davalı Salih'e yine satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.Davalı-birleşen davada davacı K.. T.., çekişme konusu 38 ada 2 parsel sayılı taşınmazı pay satışı yapılamadığından davalı Ayşe'ye temlik ettiğini, onun da muvazaalı olarak davalı Salih'e temlik ettiğini ileri sürerek, tapunun iptal ile payı oranında tescile karar verilmesini istemiştir.Davalılar Salih ve Fatma, davanın Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde belirtilen hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar savunma getirmemişlerdir.Mahkemece; asıl davada temliklerin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine, birleşen davada ise, muvazaa olgusu ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu tapunun 25.3.1985 tarih 8 sıra numarasında kayıtlı taşınmazın, mirasbırakan tarafından 25.3.1985 tarihli satış aktiyle oğlu davalı K.. T..'e temlik edildiği, onun da 7.3.1995 tarihli satış aktiyle davalı A.. T..'a devrettiği ve 24.1.1996 tarihinde yapılan kadastro çalışması sırasında davalı A.. T.. adına 38 ada 2 parsel numarası ile tespit ve tescil edildiği, davalı A.. T..'ın da taşınmazı 12.2.1998 tarihili satış aktiyle davalı S.. T..'e devrettiği; tapunun 4.5.1966 tarih 8 sıra numarasında kayıtlı taşınmazın mirasbırakan tarafından 17.12.1992 tarihli satış aktiyle davalı Rukiye 'a temlik edildiği 24.1.1996 tarihinde yapılan kadastro çalışması sırasında davalı Rukiye Tartar adına 33 ada 92-94-95 parseller olarak tespit ve tescil edildiği, davalı Rukiye 'ın da 9.1.2004 tarihili satış aktiyle 92 ve 94 parsel sayılı taşınmazları davalı F.. T..'e, 95 parsel sayılı taşınmazı da davalı S.. T..'e aktardığı, mirasbırakan Mehmet 'ün 29.6.2006 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak eşi davalı F.. T.., davacıların babası Dursun Ali , davalılar Kadir ve S.. T.. ile dava dışı Meryem ve Havva 'ün kaldıkları, davacıların babası Dursun Ali ise 10.8.2008 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak 27.4.1993 tarihinde boşandığı eşi Fatma'dan olma çocukları davacılar ile dava dışı ikinci eşi Ayşe ile kızı Oya 'ün kaldıkları anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 706, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtilmelidir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki; davacılar babaları ile annelerinin boşanması nedeniyle kendilerini miras hakkından mahrum bırakmak amacıyla temliklerin yapıldığını iddia etmişlerdir. Dinlenen tanıklar mirasbırakanın taşınmazlarını oğlan çocukları arasında taksim ettiğini, davacıların babası Dursun Ali'nin borçları nedeniyle taşınmazı sattığını bildirmişlerdir. Ne var ki, mahkemece mirasbırakanın temlikleri gerçekleştirirken gerçek iradesinin ne olduğu açıklığa kavuşturulmamıştır.Hâl böyle olunca; daha önce dinlenen tanıklar çağrılarak yukarıdaki ilkeler uyarınca beyanlarının alınması, mirasbırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davacılar vekili ile davalı-birleşen davanın davacısı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.