MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, ölünceye kadar bakma akdinin ehliyetsizlik ve bakım borcunun yerine getirilmemesi hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tecsil isteğine ilişkindir.Davacı, davalıların mirasbırakanı ve kendisinin oğlu olan ... Noterliğinde 27.02.1992 tarihinde yaptıkları düzenleme şeklinde ölünceye kadar bakma akdi ile adı geçenin kendisine bakımı karşılığında dava konusu 677 sayılı parselde eşinden kendisine kalacak miras payının tamamı ile 394 ada 21 sayılı parselin imar yasasına göre parselasyon yapıldığı takdirde terk olunacak kısımlardan sonra oluşacak bilumum parsellerin tamamını ...'e bıracağının kararlaştırıldığını, ancak anılan tarihte kendisinin hukuki ehliyeti haiz olmadığını, ayrıca... ölene kadar hep beraber yaşadıklarını, ancak ...'in 09.02.2009 tarihinde öldüğünü ve bu tarihten sonra mirasçıları olan davalıların kendisini terk ettiğini, bakım borçlarını yerine getirmediklerini ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalılar, mirasbırakanları ...'in sağlığında davacı ile birlikte 30 sene yaşadıklarını, davalı ...'nin evlilik ve iş durumu nedeni ile İstanbul'a yerleştiğini, ...'nin ise daha korunaklı bir evde davacıya bakmayı teklif ettiğini, ancak davacının dava dışı çocuklarının bu duruma izin vermediğini, davada Borçlar Kanununun 617. maddesinin tartışılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuşladır.Mahkemece, davalıların bakım borcunu yerine getirmediğinin sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, Davacı ile davacının oğlu ve davalıların murisi olan ...arasında ... Noterliğinde 27.02.1992 tarihinde düzenleme şeklinde ölünceye kadar bakma akdinin imzalandığı ve anılan akde göre, Mehmet'in davacıya bakımı karşılığında çekişme konusu 677 sayılı parselde davacının eşinden kendisine kalacak miras payının tamamı ile 394 ada 21 sayılı parselin imar yasasına göre parselasyon yapıldığı takdirde terk olunacak kısımlardan sonra oluşacak bilumum parsellerin tamamının ...'e bırakılacağının kararlaştırıldığı, ...'in 09.02.2009 tarihinde öldüğü, geriye davalı eşi ... ile davalı kızı...'nin kaldığı, davalıların ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/422 Esas – 2011/669 Karar sayılı dosyasında 27.02.1992 tarihli bakım sözleşmesine istinaden tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bakım giderine karar verilmesi istemi ile dava açtıkları, yargılama sonunda davacıların dava açmakta hukuki yararları bulunmadığından davanın reddine karar verildiği, anılan kararın deracattan geçerek 06.12.2012 tarihinde kesinleştiği, bilahare 08.07.2013 tarihinde çekişme konusu 677 sayılı parselde davacı adına kayıtlı 7/28 pay ile 394 ada 21 sayılı parselde imar uygulaması sonucu oluşan 537 ada 2 sayılı parselin davalılar adına tescil edildiği, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/422 Esas sayılı dosyasında... Üniversitesi Tıp Fakültesi ... Tıp Anabilim Dalı tarafından 21.07.2011 tarihinde ve davacının psikiyatri servisince muayenesi sonucunda düzenlenen raporda davacıya “ağır demasiyel sendrom” teşhisi konulduğu ve akli melekelerinin yerinde olmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, taraflar arasındaki ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/422 Esas - 2011/669 Karar sayılı dosyasında ... Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalından alınan 21.07.2011 tarihli rapor dikkate alındığında öncelikle davacının eldeki davada dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı hususunun üzerinde durulması ve açıklığa kavuşturulması gerekeceği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olayda, 21.07.2011 tarihli raporda davacının akli melekelerinin yerinde olmadığı belirtildiği halde yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda davacının dava açma ehliyeti olup olmadığı yönünde bir araştırma yapılmamıştır.Hâl böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler ve somut olgular doğrultusunda bir araştırma yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davalılar vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3.maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.