Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7483 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 18767 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım, alacak davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım, alacak istemlerine ilişkindir.Davacılar, kayden paydaş oldukları 43 parsel sayılı taşınmaza, komşu 42 parsel sayılı taşınmazda bulunan davalılar tarafından bina yapmak ve parsel kaydırmak sureti ile müdahalede bulunulduğunu, davalıların müdahalesi neticesi 43 parselin 44, 44 parselin de 45 parsele kayarak tecavüzlü hale geldiğini, 44 parsel sayılı taşınmaza yapılan tecavüz nedeni ile 9000-TL zararın taşınmaz maliklerine ödendiğini, diğer parsel maliklerinin de taşmadan kaynaklı zararları birbirlerine ödediklerini, yapılan uyarılara rağmen davalıların zararı karşılamadıklarını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ile binanın yıkımına, işgal nedeniyle uğradıkları 9000-TL zararın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar, 42 parsel sayılı taşınmazı haricen satın aldıklarını, taşınmaz üzerindeki binayı davacıların binasından sonra, iki parsel arasındaki boşluğa ve yasal prosedüre uyarak yaptıklarını, parsellerin birbirlerine olan tecavüzünün sorumlusu olmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgedeki tüm taşınmazların birbirine tecavüzlü olduğu, ancak kullanım alanının tapu kaydında belirtildiği kadar olduğu, davacıların kullanımında herhangi bir eksiklik olmadığı, dava açmalarında hukuki yararlarının bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 133 ada 43 parsel sayılı taşınmazda davacıların 1/5’er payla paydaş oldukları, 133 ada 42 parsel sayılı taşınmazın dava dışı kişiler adına kayıtlı olduğu, davalıların kayıttan ve mülkiyetten kaynaklı haklarının bulunmadığı, 42 nolu parselin 43 nolu parsele 27 m2 bina, 49,50 m2 bahçe olmak üzere toplam 76,50 m2 tecavüzünün bulunduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği ve TMK 683. maddesinde düzenlendiği üzere; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir”Öte yandan, tapulu taşınmazların Türk Medeni Kanununun 706/1. maddesi, Borçlar Kanununun 213. maddesi ve Tapu Kanununun 26. Maddesi uyarınca resmi şekle uyulmadan harici satışına hukuken değer verilemez.Hemen belirtilmelidir ki, arzın mütemmim cüz'ü (bütünleyici parçası) olan muhtesatların, zeminin mülkiyetine tabi olmaları nedeniyle (TMK 684. md.) yıkım istekli davalarda, davanın binanın ana nüvesinin üzerinde bulunduğu taşınmazın tüm maliklerine yöneltilmesi zorunludur.Ayrıca, yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus, M.K.'nun 684.maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 Sayılı Yasanın 1605 Sayılı Yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3194 Sayılı İmar Yasasının 18.maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece, yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönede bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.2981 sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik 10/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibinin koruma zorunluluğunu duymuştur.Somut olaya gelince, dosyada bulunan kayıt ve belgelerden, 16/05/1997 tarihli gayrımenkul satış vaadi sözleşmesi ile 42 parsel sayılı taşınmaz maliklerinin taşınmazı dava dışı ...’a satmayı vadettiği, 42 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki yapı ile ilgili dava dışı kayıt malikleri tarafından 28/09/1998 tarihinde yapı ruhsatı alındığı, davalıların resmi belgelerde isimleri geçmese de taşınmazı haricen satın alıp, üzerindeki binanın kendileri tarafından yapıldığı savunmasında bulundukları, Belediye’nin 19/04/2012 tarihli yazısında, 133 ada 41-48 parsele kadar olan bölümde zeminde yapılmış olan yapıların kadastral parsel sınırına uygun yapılmadığı, parsel maliklerinin muvafakat vermeleri halinde 15 ve 16.madde gereği tevhit, ifraz ve sınır tashihi yapılabileceği, re’sen imar uygulaması yönünden inceleme yaptıklarını ancak sözkonusu parsellerin imar uygulaması sonucu oluşan parseller olduğundan 2005 tarihli uygulama imar planına göre ikinci kez DOP payı kesilemeyeceği, ayrıca müstakil parsel tapusu olan şahısların paydaş olması durumunda farklı çözümsüzlükler olabileceğinden 18 uygulaması yapılmasının mümkün olmadığının belirtildiği görülmektedir.Hâl böyle olunca, öncelikle 42 parsel sayılı taşınmazın paydaşlarının davada yer almalarının sağlanması, tecavüzlü durumun imar uygulamasıyla oluşup oluşmadığının açıklığa kavuşturularak varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.