Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7462 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 12488 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : DAZKIRI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 31/05/2012NUMARASI : 2009/239-2012/118Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı, davalı ve dahili davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Senem Altınbulak'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve terekeye iade isteğine ilişkindir.Davalı Ayşe, satış ve ölünceye kadar bakım akdinin gerçek işlemler olduğunu bildirip davanın reddini savunmuş, dahili davalı Zütü ise usulüne uygun tebligata rağmen duruşmalara katılmamış, yanıt da vermemiştir.Mahkemece, satış suretiyle devredilen taşınmazlar yönünden temlikin muvazaalı olduğu, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin gerçek olduğu gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden; davacının mirasbırakanı İ. Ö. 8 parsel sayılı bahçeli iki katlı kerpiç ev, ahır, samanlık vasıflı taşınmazını 23.6.2006 tarihinde ölünceye kadar bakım akdiyle, 2, 2110, 2112, 4017, 4844 ve 11084 parsel sayılı taşınmazlarını da 21.9.2007 tarihinde davalı gelini A. satış suretiyle devrettiği, davalı A. de 2, 2110, 2112, 4017, 4844 ve 11084 parsel sayılı taşınmazları 17.12.2009 tarihinde dahili davalı Z.. K..'ya satış yoluyla aktardığı; davacı tarafından, mirasbırakan babasının anılan temlikleri mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak yaptığı iddiasıyla eldeki davanın 17.12.2009 tarihinde açıldığı, aynı gün taşınmazların el değiştirmiş olması nedeniyle, daha sonra son kayıt maliki Zütü'nün de davaya dahil edildiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, tereke adına (Türk Medeni Kanununun 640. maddesi uyarınca) temsilci atanması durumunda, davanın sürdürülmesinin onun veya vekil kıldığı avukatı huzuru ile sürdürüleceği tartışmasızdır. Tereke temsilcisinin atanması ile mirasçıların terekeyi temsil ve davayı takip yetkisi ortadan kalkmaktadır. Bir başka söyleyişle, mirasçıların davayı takip yetkisi sona erer ve buna bağlantılı olarak da hükmü temyiz hakkı miras şirketini temsilen tereke temsilcisine geçer. 1)-Somut olayda; mirasbırakan İ. Ö. terekesine Dazkırı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/126 E. 2010/491 K sayılı dosyasında S.. K..'ın tereke temsilcisi olarak atandığı, tereke temsilcisinin 7.7.2011 tarihli dilekçesi ile davayı takip iradesini ortaya koyduğu görülmektedir. Tereke temsilcisi daha sonraki oturumlara katılmamış ise de, davalı davayı takip etmeyeceğini açıkça bildirmediğine göre davanın esastan karara bağlanmasında ve karar ile davalı tarafın temyiz dilekçesinin tereke temsicisine tebliğinde bir isabetsizlik yoktur. Ancak, az yukarıda anlatıldığı gibi tereke temsilcisi atanmış olmakla davacının davayı takip yetkisi kalmadığından, davacının temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.2)-Davalıların temyiz taleplerine gelince; mahkemece mirasbırakanın davalı gelini Ayşe'ye satış yoluyla devrettiği taşınmazlar bakımından temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu olgusunun saptanmış olmasında bir isabetsizlik yoktur. Ancak, A. taşınmazları devralan ve ikinci el konumunda olan Zütü'nün iyiyetli olup olmadığı hususunda hükme yeterli bir soruşturma yapıldığını söyleyebilme olanağı bulunmadığı gibi bu konu üzerinde hiç durulmamıştır. Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca; davalı Zütü bakımından yukardaki ilkeler uyarınca inceleme yapılması, iyiniyetli olup olmadığının duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar karar verilmesi doğru değildir.Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.