Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7450 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 4496 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: BURSA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 24/11/2011NUMARASI: 2010/623-2011/554Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava; taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.Mahkemece, işlemin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 6122 ada 16 parsel sayılı taşınmazın 09.06.2010 tarihinde davacı tarafından davalı E.'e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Somut olayda davacı, yapılan bu satış işleminin muvazaalı olduğunu ve davalının taşınmazı iade etmekten kaçındığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Davalının mernis adresinin yurtdışı olduğu ve dosya kapsamından dava dilekçesinin tebliğ edildiği adreste davalı ile birlikte ikamet etmeyen oğlu R..in oturduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda dava dilekçesi ve bilirkişi raporunun davacı tanığı olarak bildirilen davalının oğlu R..in adresine tebliğ edilmesi nedeniyle davalıya usulüne uygun şekilde tebligat yapıldığını söyleme imkanı yoktur.Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 27. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmeden başka bir ifadeyle tarafları dinlemeden, onları, iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden mahkeme hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.Öte yandan, tebligatın nasıl ve kimlere yapılacağı adres araştırması ve tespitinin yöntemi 7201 sayılı Tebligat Kanunu(Teb. K.)nda gösterilmiş, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 48 ve diğer maddelerinde de adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür.Öncelikle; yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usuli işlemdir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şeklidir. Bu nedenle,tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur.Kural olarak ‘tebligat’ tebligat yapılacak kişiye bilinen en son adresinde yapılır.(Teb. K. 10. md.) Son adreste bulunamamışsa, teblig memuru bulunabileceği adresi araştırır. Bulamazsa, durumu Muhtarlığa onaylatmak suretiyle saptar.(Teb. K 28 md.) Tebliği çıkaran kuruluşa bildirir. İlgili kuruluş adresi kişinin mensubu olduğu kurumlardan Tapu, Muhtarlık, Nüfus,Vergi Dairesi, Belediye idaresinden adresini araştırır. Buna rağmen, adres tespit edilemezse adres meçhul sayılarak ilanen tebligat kararı verilebilir.(Teb. K 46. md.) Özetlenen ilkeler, yasal ve yargısal uygulamalarla benimsenmiş öğretide de bu yönde görüşler ifade edilmiştir.(1.H.D 15.09.1998 tarihli 6407/9124sy.,HGK 20.09.1999 tarihli 1-609/744sy. Kararlar, Baki Kuru HMU 2. Cilt S.1582-1583)O halde, yukarıda belirtilen işlemler yapılmaksızın ve ilkeler göz ardı edilerek sonuca gidilmiş olmasının doğru olduğu kabul edilemez. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS'nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu durumda dava dilekçesinin tebliğinin yöntemine uygun olduğu söylenemez. Bunun sonucu olarak davalı E. G.'nun eldeki davada savunma hakkını kullanamadığı ortadadır.Hal böyle olunca; davanın usulüne uygun şekilde davalıya tebliğ edilerek taraf teşkilinin sağlanması, bundan sonra yanların gösterecekleri delillerin eksiksiz olarak toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir. Davalı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.