Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7441 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 5531 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: ÜNYE 1.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 12/11/2009NUMARASI: 2008/111-2009/491Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 392 ada 42 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını ölünceye kadar bakma koşuluyla gelini davalıya temlik ettiğini, davalının akitten doğan bakım borcunu yerine getirmediğini ileri sürüp tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, yargılamaya katılmadığı gibi davaya cevap da vermemiştir.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalıya ölünceye kadar bakma koşuluyla temlik edildiği, davalının akitten doğan bakım borcunu yerine getirmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar,davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, akde aykırılık hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği için davalı H. A. adına çıkartılan tebligatların adreste tanınmadığından 07.04.2008 ve 22.07.2008 tarihlerinde iade edildiği, daha sonra nüfus müdürlüğünden davalının adresinin sorulup, bildirilen bu adrese çıkartılan tebligatın davalı H.’nin adresten ayrılıp, İstanbul’da kaldığı, oradaki adresinin ise bilinmediğinden 05.02.2009 tarihinde iade olunduğu, bunun üzerine mahkemece davalının nüfus müdürlüğünce bildirilen adresine Tebligat Kanununun 35. maddesi uyarınca 16.03.2009 tarihinde dava dilekçesi ve duruşma gününün tebliğ olunduğu, kararın ise 18.02.2010 tarihinde dava dilekçesinde bildirilen adreste bu kez Tebligat Kanununun 21.maddesine göre tebliğinin sağlandığı ve hükmün yasal süresi içinde temyiz edildiği görülmektedir. Dosyadaki tebligat evrakları ve diğer belgelerden taraf teşkili konusunda gerekli dikkat ve özenin gösterilmediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki, davalı H.’de temyiz dilekçesinde; dava dilekçesinin usulüne uygun kendisine tebliğ edilmediğini, dava dilekçesi ve duruşma gününden haberdar olmadığını, nüfus idaresine kendisinin adres bildiriminde bulunmamış olup bu adrese Tebligat kanununun 35. maddesine göre tebliğ yapılarak savunma hakkının kısıtlandığını savunmuştur.Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. HUMK' nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları, iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Öte yandan, tebligatın nasıl ve kimlere yapılacağı adres araştırması ve tespitinin yöntemi 7201 sayılı Tebligat Kanununda gösterilmiş, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 48 ve diğer maddelerinde de adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür.Öncelikle, yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usuli işlemdir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şeklidir. Bu nedenle, tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur.Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen işlemler yapılmaksızın ve ilkeler göz ardı edilerek sonuca gidilmiş olmasının doğru olduğu kabul edilemez. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS'nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu durumda, dava dilekçesinin tebliğinin yöntemine uygun olduğu söylenemez. Bunun sonucu olarak davalının eldeki davada savunma hakkını kullanamadığı ortadadır. O halde, usulüne uygun olarak dava dilekçesinin tebliğinin yapılması, taraf teşkili sağlandıktan sonra yanların gösterecekleri kanıtların toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken usulsüz tebligat ile yetinilip yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davalının, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.