Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7432 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 17912 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, taşınmaz satışı konusunda vekil tayin ettiği davalı ...'ın, 05/06/2009 tarihinde azledilmesine rağmen çekişme konusu 35 parsel sayılı taşınmazı diğer davalı ...'e 21/04/2010 tarihinde değerinin çok altında bir bedelle devir ettiğini ileri sürerek çekişmeli taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş, 25/02/2011 tarihli ıslah dilekçesi ile; çekişme konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılacağından bahisle davalılar tarafından kandırıldığını, şeker hastalığının bulunduğunu, 20 yılı aşkın bir süredir görme problemleri çektiğini ve kandırılmaya müsait bir yapısının olduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalı ..., iddianın yersiz olduğunu, çekişme konusu taşınmazın bizzat davacı tarafından bedeli karşılığında devir edildiğini beyan etmiş, 30/03/2011 tarihli dilekçesi ile; ıslah ile ileri sürülen hile iddiasını da kabul etmediğini bildirip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki, dava 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlükte olduğu dönemde 22.07.2010 tarihinde açılmıştır. Davacı taraf, süresinde bildirdiği delil listesinde, tanık deliline dayandığı hâlde mahkemece tanık isimlerini bildirmesi için süre verilmemiştir.Hâl böyle olunca, davacı tarafa tanık isimlerini bildirmesi için kesin süre verilmesi, bildirdiği takdirde tanıkların dinlenmesi, mahallinde keşif yapılması, taraf delillerinin eksiksiz bir biçimde toplanarak hile iddiasının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.