Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 740 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 13149 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : HENDEK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 13/05/2009NUMARASI : 2007/256-2009/182Taraflar arasında görülen davada;Davacı,miras bırakanı babasından intikal eden 801,802,1253,1257,1259 ve 1269 parsel sayılı taşınmazlardaki miras paylarının satışı konusunda üvey ağabeyi olan davalı İ.'ın eşini vekil tayin ettiğini, ancak vekil olan davalının, anılan hisselerini bedelsiz olarak davalı İ.'a devrettiğini bedelsiz ancak satış suretiyle gerçekleştirilen bu temlikin, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve davalıların elve işbirliği içerisinde hareket etmeleri nedeniyle kendisini bağlamayacağını ileri sürüp, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, İrfan kendisini vekille temsil ettirmiş; diğer davalı ise, davaya yanıt vermemiştir.Mahkemece; vekil ile müvekkil arasındaki vekalet ilişkisine aykırı davranıldığı, vekilin müvekkile yönelik yükümlülüklerini yerine getirmediği, bu nitelikdeki bir iddianın alıcı 3.kişiyi ilgilendirmediği vekalet ilişkisinin tarafların iç meselesi olduğu, bu halde de müvekkilin vekilden vekalet ilişkisine aykırı davranıldığı iddiasıyla zararının tazminini isteyebileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi. ....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. “Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 801, 1253, 1259 ve 1269 parsel sayılı taşınmazlarda miras bırakanından intikal eden paylarının 16.08.2002 tarihli vekaletnameye istinaden davalı N. H. tarafından 20.09.2002 tarihinde ve satış suretiyle diğer davalı İ. H.’ya temlik edildiği, çekişmeli 1257 parsel sayılı taşınmazın davacının miras bırakanı H. İ.adına kayıtlı iken sağlığında bizzat H. İ. tarafından davalı İ.’a devredildiği ve dava konusu edilen 802 parsel sayılı taşınmazın ise taraflarla ilgisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde, 802 ve 1257 parsel sayılı taşınmazlarda davacı adına vekaleten bir işlem yapılmadığı gözetildiğinde anılan taşınmazlar bakımından davanın reddedilmiş olması sonucu itibariyle doğrudur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Ancak, dava konusu 801, 1253,1259 ve 1269 sayılı parseller bakımından davacı adına vekaleten işlem yapılmış olup; davacı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler Dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma, soruşturma ve incelemenin yapılması, toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik tahkikatle yetinilerek ve yanılgılı gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.