MAHKEMESİ : ACIPAYAM ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/01/2014NUMARASI : 2012/431-2014/7Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, eski hale getirme davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, taşınmazın eski hale getirilmesi ve maddi tazminat isteğine ilişkindir. Davacı, 1072 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, davalının ise komşu 1070 nolu parselin maliki olduğunu, her iki taşınmaz arasında sulama arığı ile patika yol bulunduğunu, davalının haksız yere yolu işgal edip, arkı toprakla doldurup, bir ağacını kökünden sökerek, iki adet ağacına da zarar vererek müdahale ettiğini, öte yandan taşınmazının bir bölümüne de taş ve toprak dökerek yol haline getirdiğini, bu konuda 2012/151 Değişik İş sayılı dosyadan tespit yaptırdığını ve zararının 220.-TL olduğunun belirlendiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesine, ark ve yolun eski hale getirilmesine, ağaçlarına verilen zarar sebebi ile 220.-TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, ağaçların ve su arkının kendi taşınmazı içinde kaldığını zarar verildiği iddia edilen ağaçların da su arkında kendiliğinden yetişen ağaçlar olduğunu, kaldı ki arkında tahliye arkı olduğunu, taşınmazını oğlu S.. D..'ın kullandığını, komşu parsel maliklerinin daha rahat geçiş yapabilmeleri için oğlunun arkı doldurduğunu, davacı parseline müdahalesinin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Dahili davalı S.. E.., açılan davayı kabul etmediğini belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davalının taşınmazlar arasında kalan su arığına müdahalesinin bulunduğu, ağaçlara zarar verdiğinin tespit edilemediği, bu nedenle bu alana ilişkin müdahalenin meni talebinin reddine karar vermek gerektiği, ancak bu hususun sehven kısa kararda belirtilmediği, kayden davacının maliki olduğu çekişme konusu taşınmazın 1,37 m²'lik bölümüne davalının müdahale ettiğinin sabit olduğu, kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratmamak adına mevcut şekilde karar verildiği belirtilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Tarla vasıflı davaya konu 1072 parsel sayılı taşınmazın davacı adına, komşu 1070 nolu parselin ise davalı ile dahili davalı adına kayıtlı olduğu sabittir.Hemen belirtmek gerekir ki; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde hükmün kapsamının hangi hususları içereceği düzenlenmiş olup, aynı maddenin (c) fıkrasında '' Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerini'' içermesi gerektiği belirtilmiştir. Aynı Yasanın 298/2. maddesinde ise ''Gerekçeli karar, tefhim olunan hüküm sonucuna aykırı olamaz.'' düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan bu düzenleme ile, duruşma tutanağına geçirilen hüküm sonucu ile gerekçe arasında farklılık yaratılamayacağı kuralı kabul edilmiştir.Bilindiği üzere, mahkeme kararları gerekçesi ve hüküm fıkrası bir bütün olup, gerekçe ile hüküm sonucu arasında açık bir çelişkinin bulunmaması asıldır. Kararların farklı ve çelişkili olması mahkemelere olan güven ilkesini zedeler. Somut olaya gelince; kısa kararda davanın kabulüne karar verildiği halde, gerekçeli kararın delillerin tartışılması ve verilen kararın hangi nedenlerle kabul edildiğinin değerlendirilmesine ilişkin bölümünde, davalının taşınmazlar arasında kalan su arığına müdahalesinin ve ağaçlara verdiği zararın tespit edilememesi nedeniyle davacının bu alana ilişkin elatmanın önlenmesi isteğinin reddine karar verildiği belirtilmek suretiyle kısa karara aykırı olarak gerekçe yazılmış olması doğru değildir. Kabul tarzı itibariyle de; davacı, dava dilekçesinde açıkça ark ve yola müdahalenin önlenmesi ve bu kısımların eski hale getirilmesi, öte yandan maddi tazminat talebinde de bulunduğu halde bu istekleri bakımından olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru olmadığı gibi, davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğu halde, davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması ve yargılama sırasında kendisini vekille temsil ettiren davacı taraf yararına vekalet ücreti takdir edilmemiş olması da doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.