MAHKEMESİ : ÜMRANİYE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/10/2008NUMARASI : 2007/260-2008/471Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 278 ada 6 parsel sayılı taşınmazını satmak üzere 8.2.2005 tarihinde düzenlenen özel vekaletname ile davalı S.'ı vekil tayin ettiğini, ancak adı geçen vekilin taşınmazı vekalet görevini kötüye kullanarak 11.2.2005 tarihinde babası olan diğer davalı S.'e satış suretiyle temlik ettiğini, bu temlikin muvazaalı olup, vekilin satış bedelini ödemediğini ve hesap verme borcunu ifa etmediğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat istelerinde bulunmuştur.Davalı S., çekişme konusu taşınmazı davacıyla beraber aldıklarını, ancak kaydın davacı adına yapıldığını, bilahare aldığı payın adına devri için davacının diğer davalı S.'a vekaletname verdiğini, onun da kendisine devrettiğini, bu nedenle hiçkimseye borcunun bulunmadığını, taşınmaz üzerindeki binayı da kendisinin yaptırdığını beyan etmiştir.Diğer davalı S., davaya yanıt vermemiştir.Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle temlikin gerçekleştirildiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.6.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat S.U.ile temyiz edilen vekili Avukat K.T.geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 278 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 1243/2400 payının, 8.2.2005 tarihinde vermiş olduğu özel vekaletnameye istinaden vekili olan davalı S. tarafından 11.2.2005 tarihinde ve satış suretiyle diğer davalı S.’e temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacı, vekili olan davalı S.’ın kendisini zararlandırma kastıyla hareket ederek çekişmeye konu payı babası olan diğer davalıya temlik ettiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.O halde, iddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinden taraflar arasındaki çekişmenin vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının saptanmasıyla çözüme kavuşturulacağı açıktır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; vekil ile diğer davalı baba oğuldur. Taşınmazı temellük eden davalılardan Sefer ise, çekişme konusu taşınmazı davacı ile beraber satın aldıklarını, ancak davacı adına tescil edildiğinden, almış olduğu payının adına devredilmesi için davacının vekaletname verdiğini ve vekilin de davacının istemi doğrultusunda temlik yaptığını, taşınmaz üzerindeki binayı da kendisinin yaptırdığını savunmuştur.Davalının savunması gereğince davacıya teklif edilen yemin, davalının taşınmazın davacı Rıza Yiğit üzerine sicil kaydının oluşumuna ilişkin inançlı işlem savunmasına bağlı bir delil olup, teklif edilen yemin davacı tarafından eda edildiğine göre, davalının savunmasının dayanaksız kalacağı kabul edilmelidir. Bu durumda, vekilin yapmış olduğu satışın bedelsiz olduğu, gerçek manada bir satış olmadığı sabittir. O halde, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde vekil ile diğer davalı S.'in el ve işbirliği içinde hareket ederek davacıyı zararlandırma amacıyla temliki gerçekleştirdikleri sabittir.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Kabule göre de; davacının çekişme konusu taşınmazdaki 1243/2400 payının temlik edildiği ve kalan pay üçüncü kişiye ait olduğu halde, taşınmazın tamamının tapusunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiş olması da isabetsizdir. Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 22.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.