MAHKEMESİ : NİĞDE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/12/2009NUMARASI : 2007/380-2009/751Taraflar arasında görülen davada; Davacı, kayden maliki olduğu 2804 ada 4 parsel 2 kattaki dairesinin 01.03.2006 tarihinde vermiş olduğu vekaletnameye istinaden davalı Y. Ö. tarafından diğer davalıya 02.03.2006 tarihinde ve satış suretiyle temlik edildiğini, ancak davalıların kendisini dolandırdıklarını, çıkar ve işbirliği içerisinde vekalet görevini kötüye kullandıklarını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuş, bilahare vekili olan davalının isminin E. Y.olarak tashihini istemiştir.Davalı F., iddiaların doğru olmadığını, çekişme konusu taşınmazı bedelini ödemek suretiyle satın aldığını, bilahare davacının bizzat noterde tahliye taahüdünde bulunduğunu, ancak taşınmazı tahliye etmemesi üzerine yaptığı icra takibi ve bilahare açtığı elatmanın önlenmesi davası nedeniyle davacının iş bu davayı açtığını, kendisinin iyiniyetli 3.kişi olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuş; diğer davalı E. Y.da, çekişme konusu taşınmazı davacıya vekaleten davalı Fırat'a sattığını ve bedelini aldığını, aldığı parayı da tamamen davacıya teslim ettiğini beyan edip, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davalı E. Y. hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalı F.bakımından ise, vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle temlikin yapıldığı ve davalı F.'ın iyiniyetli olmadığı gerekçesiyle davalı F.hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı F. vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.06.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat H. G.Y. ile temyiz edilen vekili Avukat E.Ş. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının dava konusu 2804 ada 4 parsel 2. kat 10 nolu bağımsız bölümünün, Niğde 1. Noterliğinden vermiş olduğu 01.03.2006 tarihli vekaletnameye istinaden vekili olan davalı E. tarafından 02.03.2006 tarihinde ve satış suretiyle diğer davalı F.a temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacı; davalı E.’ın kendisini ikna etmesi üzerine vekaletname verdiğini, ancak adı geçen vekilinin çekişmeli taşınmazını, vekaletname tarihinden 1 gün sonra arkadaşı olan diğer davalıya temlik ettiğini, böylece dolandırıldığını ve temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini, davalıların çıkar ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; davacının taşınmazlardaki miras hak ve hisselerinin tamamını satmaya yetkili olmak üzere 27.2.2006 tarihinde vermiş olduğu vekaletnameden sonra 01.03.2006 tarihinde bilimum taşınmazlarının satış yetkisini içerir şekilde yeni bir vekaletname düzenlendiği, çekişmeli taşınmazın davalı Erdoğan tarafından 02.03.2006 tarihinde satıldığı ve davacının Kayseri 1. Noterliğince düzenlenen 23.08.2006 tarihli tahliye taahhütnamesi ile taşınmazı 23.11.2006 tarihinde tahliye etme konusunda taahhütte bulunduğu, taşınmazın öngörülen sürede boşaltılmaması nedeniyle de davalı F. tarafından davacı aleyhinde icra takibine geçildiği dosya kapsamıyla sabittir. Hemen belirtilmelidir ki, bir kimsenin sattığı taşınmazı için geri alma bakımından (eldeki dava gibi) dava açmak imkanı varken tahliye taahhüdünde bulunması yapılan satış işleminin geçerli olduğunun karinesini teşkil eder. Aksi düşünce hayatın olağan akışına aykırıdır.Öyle ise; tüm bu olgular yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, vekalet görevinin kötüye kullanıldığından söz etme olanağı yoktur.O halde, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu zere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalı F.’ın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 22.06.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.