MAHKEMESİ : KARABURUN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/07/2013NUMARASI : 2010/108-2013/76Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, tetkik hakimi ’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; -KARAR-Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine, savunma yoluyla temliken tescil isteğine ilişkindir.Davacı, kayden maliki olduğu 146 ada 49 parsel sayılı taşınmaza yapılanmak suretiyle davalının haksız müdahale ettiğini, Karaburun Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.07.2010 tarih, 2009/13 esas, 2010/94 karar sayılı ilamıyla Ali aleyhine aynı yönde açılan davada davalının işgalinin tespit edildiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve yapıların yıkımı isteğiyle eldeki davayı açmıştır. Davalı, dava konusu taşınmaza davacının bayiinin rızası ile iyi niyetle binayı inşa edip bugüne kadar kullandığını, davacının mevcut durumu bilerek taşınmazı satın aldığını, 2009/13 esas sayılı davanın henüz kesinleşmediğini belirterek davanın reddini savunmuş, yine savunma yolu ile davasında, davacı taşınmazına taşkınlığın tespit edilmesi halinde temliken tescil koşullarının araştırılması gerektiğini, taşkın yapı ile komşu taşınmazın fiilen birleşmekte olup, iktisadi bir bütün oluşturduğunu, taşkın kısmın uygun bir bedel karşılığında temliken tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ifrazın mümkün olmaması halinde de pay olarak tescilini ya da lehine irtifak hakkı tesisini istediğini bildirmiştir. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın kayden davacı adına kayıtlı olduğu, davalının yapılanmak suretiyle taşınmaza müdahale ettiği, iyi niyet savunmasına kişisel hak karşısında mülkiyet hakkına üstünlük tanınması gerektiği, yapıların kapladığı alan ve bulundukları yer dikkate alındığında iyi niyet savunmasının kabul edilemeyeceği, temliken tescil bakımından davalının karşı davasının olmadığı, talebini cevap dilekçesi ile ileri sürdüğünden temliken tescil talebinin değerlendirilemeyeceği, usulünce bu yönde açılmış bir dava olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 146 ada 49 parsel sayılı taşınmazın kayden davacı adına kayıtlı olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, taşınmazın kadastro tespitinin 1985 yılında, 1959 tarihli tapu kaydına istinaden yapıldığı ve kadastro tespitine dair işlemin 18.10.1988 tarihinde kesinleştiği, tapu kaydının beyanlar hanesinde “taşınmaz üzerindeki dam, Ali Sevinç tarafından inşa edilmiş olup, zilyedindedir” şerhinin bulunduğu anlaşılmaktadır.Öte yandan; dosya kapsamı ve noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelerden, dava konusu 146 ada 49 parsel sayılı taşınmazın 2.530 m2 iken 04.08.2009 tarihinde imar uygulaması ile 319 ada 2, 146 ada 48 ve 146 ada 69 parselin oluştuğu, 323.25. m2.lik alanın ise 146 ada 49 parsel olarak davacının uhdesinde imar dışı tutulan alan olarak tescil edildiği, ardından 04.04.2014 tarihinde kat irtifakı suretiyle 1, 2, 3 ve 4 nolu bağımsız bölümlerin yine davacı adına tescil edildiği görülmektedir. Diğer taraftan; tapu kaydındaki şerh lehdarı Ali aleyhine aynı davacı tarafından ve aynı taşınmaza müdahale nedeniyle açılan davada Karaburun Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.07.2010 tarih, 2009/13 esas, 2010/94 karar sayılı ilamı ile, 146 ada 49 parsele davalı Ali'nin yapılanmak suretiyle müdahale ettiği, temliken tescil savunmasının da yerinde bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, kararın derecattan geçmek suretiyle 18.01.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; çaplı taşınmaza elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle çap kaydının ya da kayıtlarının getirtilerek tarafların tüm delilleri toplanılmalı, dosya keşfe hazır hale geldikten sonra yapılacak uygulamada, çekişmeli yer ile tarafların ellerinde bulunan kısımların sınırları alınacak ortak beyanlarına göre açıklığa kavuşturulmalı, gerektiğinde bu yön taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişi ve tanık sözleri ile kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanmalıdır. Daha sonra belirlenen bu durum göz önünde tutularak hazır bulundurulan kadastro fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilere kadastro sırasında konan nirengi noktalarından, bunlar yoksa hem paftada hem arazide mevcut sabit noktalardan yararlanılarak hassas aletlerle kadastral yöntemlere uygun biçimde ölçüm yaptırılmalı; bilirkişilerden uygulamayı yansıtan, infazı sağlamaya yeterli ve özellikle davacı tarafın taşınmazına bir tecavüzün bulunup bulunmadığını, varsa miktarını açıkça gösteren kroki ve rapor alınmalıdır. Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki, çekişme konusu taşınmazın tedavüllü kayıtları temin edilmediği gibi, davalıya ait olduğu söylenen taşkın yapıların bulunduğu 14 parsel sayılı taşınmazın mülkiyet bilgilerini gösterir çap (tapu) kaydı istenmemiş, yıkım istekli davada 14 parselin dava dışı malikleri olup olmadığı tespit edilmemiş, yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde bir araştırma yapılmamış, ayrıca; Türk Medeni Kanunu'nun 725. maddesine dayalı taşkın inşaat sebebi ile yapı malikine yönelik açılan elatmanın önlenmesi ve yıkım davasında savunma yoluyla temliken tescil istenebileceği gözetilmeksizin, davalının savunma yolu ile getirdiği temliken tescil isteğinin hatalı gerekçe ile reddi gerektiği kararda açıklanmış, ancak hüküm yerinde bu hususta olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir.Hal böyle olunca; davalıya ait 14 parsel sayılı taşınmazın ilk tesisinden itibaren tedavüllerini içerir ve mülkiyet bilgilerini gösterir çap (tapu) kayıtlarının merciinden getirtilmesi, ondan sonra aralarında harita mühendisi bilirkişinin de yer aldığı bilirkişi heyeti ile birlikte yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda mahallinde yeniden keşif yapılması, davalının savunma yoluyla temliken tescil isteğinde bulunabileceği gözetilerek bu yönde gerekli inceleme ve değerlendirmenin yapılması, bilirkişilerden uygulamayı gösterir denetime elverişli rapor alınması, ondan sonra varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davalının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.5.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.