MAHKEMESİ: ÇORLU 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 12/07/2012NUMARASI: 2011/396-2012/582Yanlar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir. Davacı, eşi M. A.A.'ın, 01/08/2007 tarihinde vefat ettiğini, miras paylarını almaması için baskı yapan üvey oğlu Ö. A.'ın baskılarından kurtulmak ve kendisinin göremeyeceği hak kayıplarını önlemek için davalıyı kendine vekil tayin ettiğini, ancak birkaç ay sonra vekilin yanlı tutumlarını hissederek, vekillikten azlettiğini, ama vekilin, eşi M.A.A.tan miras kalan taşınmazlardaki hisselerini üvey oğlu Ö.A.'a değerinin onda biri bedelle sattığını, davalının vekillik görevini kötüye kullandığını kendisini çok büyük bir zarara uğrattığını ileri sürerek eldeki davayı açmış;davalı, davacı iddialarının doğru olmadığını,dava konusu taşınmazın satış parasının bankaya yatırıldığını ancak davacının almadığını belirterek davanın reddini savunmuş,mahkemece davalı tarafından, davacının taşınmazlardaki hissesi karşılığında eksik para ödendiği, davacı tarafça eksik ödenen bedelin alacak olarak talep edilebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu taşınmazlardaki davacı payının, 25.03.2008 tarihli vekaletname ile vekil kılınan davalı eliyle dava dışı Ö.A.a satış yolu ile temlik edildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere;Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince;davacının, Çorlu 4. Noterliği'nin 25/03/2008 tarih 3161 yevmiye nolu düzenleme şeklinde vekaletnamesi ile davalıyı, murisinden intikal eden ve edecek Tekirdağ ili Çorlu ilçesi hudutlarında bulunan taşınır- taşınmaz mallardaki hak ve hisselerini intikal ve satış yetkisini de içeren vekaletname verildiği, dava konusu taşınmazlardaki, davacıya murisi eşinden intikal eden hisselerin davalı tarafından vekaleten dava dışı Ö. A.'a 09/04/2008 tarihinde satışının yapıldığı, bilahare 15/04/2008 tarihinde davalının, vekillikten davacı tarafça azledildiği, mahkemece yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporunda ,dava konusu taşınmazların değerinin satış tarihi itibariyle toplam 644.650,00-TL olduğunu, davacının 1/4 hissesinin değerinin 161.162,50-TL olduğunu anlaşılmaktadır.Mahkemece;davalının, vekalet görevini kötüye kullandığı hususunun ispatlanmadığı, ancak, 2008/228 E. Sayılı dava dosyasında, kayıt maliki Ö. A.'ın, vekil olan davalı M. H.'a, davacının taşınmazlardaki hisseleri karşılığında 40.000,00 TL ödediği hususunda yemin ettiği, bu hali ile davalı, davacının, taşınmazlardaki hissesinin karşılığı olarak 40.000,00 TL almış olup, davacıya 36.000,00 TL para ödediği, bu bedelin 19.358,99 TL'sinin muristen kalan ve davalı tarafından vekaleten çekilen para olduğu, 4.000,00 TL'sinin vekalet ücreti olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, bu durumda davalı tarafından, davacının taşınmazlardaki hissesi karşılığında 16.641,01 TL eksik para ödendiği, davacı tarafça eksik ödenen bedelin alacak olarak talep edilebileceği anlaşıldığından, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Yukarıda değinilen ilkeler ve belirtilen bu olgular karşısında ve taşınmazın satış tarihine göre belirlenen değeri de gözetildiğinde , davalı vekilin davacıyı zararlandırdığı açıktır. Diğer bir söyleyişle vekalet görevinin kötüye kullanıldığı sonucuna varılmaktadır. Bu nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Davacının temyiz itirazlarına gelince, yukarıdaki gerekçelerle davalı tarafından vekalet görevini kötüye kullandığı anlaşıldığından mahkemece keşfen belirlenen ve harcı tamamlanan davacının payı oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere eksik inceleme ve yanlış gerekçe ve yanılgılı değerlendirme ile hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.