MAHKEMESİ : OSMANELİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/02/2014NUMARASI : 2013/229-2014/31Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tecsil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacılar; ortak mirasbırakan ’ın 1583 ve 152 parsel sayılı taşınmazlarını 10/03/2008 tarihli akitle tapuda satış gibi göstermek suretiyle davalı olan oğluna ve gelinine temlik ettiğini, temliki işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının miras payları oranında iptal ve tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar, murisin 83 yaşında öldüğünü, her türlü maddi ve manevi bakıma muhtaç olduğunu, bakım ve gözetimini üstlendiklerini, çekişmeli taşınmazları bedeli karşılığında satın aldıklarını, alım güçlerinin bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlar,mahkemece temlik işlemin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Mirasbırakan ’ın 27/07/2012 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları Murat, Osman ve İsmail’i bıraktığı, mirasçılardan Murat ve Osman’ın davacı, oğlu İsmail ve gelini Bahriye’nin de davalı oldukları, murisin 10/03/2008 tarihli satış akdi ile 1583 parsel sayılı taşınmazını, oğlu olan İ.. B..’a, 152 parsel sayılı taşınmazını ise aynı tarihli akitle (10/03/2008 tarihinde) gelini olan diğer davalı B.. B..’a temlik ettiği kayden sabittir.Davacılar, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davacıların ve davalı İsmal’in mirasbırakanın mirasçıları oldukları, dava dışı mirasçı bulunmadığı, 1929 doğumlu olan murisin 83 yaşında 27/07/2012 tarihinde, eşinin kendisinden yaklaşık bir ay öncesinde 30/06/2012 tarihinde öldüğü, davalı oğlu ve gelini ile aynı çatı altında birlikte yaşadıkları, murisin tüm sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının davalılar tarafından karşılandığı, murise hayatı boyunca ilgi ve hizmetlerini esirgemedikleri, diğer çocuklarının ilgilenmedikleri, muris adına temlik dışı kalan 27 parça taşınmazı daha olduğu, murisin mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalıların da alım gücü bulunmadığı, oysa çekişmeye konu taşınmazları satış şeklinde davalılara temlik ettiği görülmektedir.Belirtmek gerekir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01/04/1974 tarih ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.O halde, yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; mirasbırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir.Hâl böyle olunca; açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.