MAHKEMESİ : KDZ.Ereğli 2. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 19/12/2013NUMARASI : 2012/366-2013/363Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı; çekişmeye konu 102 ada, 8 parsel sayılı taşınmazdaki 2/12 payının hile kullanılmak suretiyle alınan Karadeniz Ereğlisi 4. Noterliğinin 23/026/2010 tarih ve 03403 yevmiyeli vekâletnamesi ile vekil kılınan dava dışı Muharrem Aydın tarafından davalıya 11/08/2012 tarih, 11940 yevmiyeli satış akdiyle devredildiğini, temliki işlemin usulsüz ve geçersiz vekâletnameye dayalı olarak gerçekleştirildiğini, satıştan haberdar olmadığı gibi gerçek değerinin çok altında bir bedelle temlik edildiğini, satış bedelinin de ödenmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı; davaya konu taşınmazda bağımsız malik olduğunu, paylı mülkiyete tâbi taşınmazdaki payları satın alma yoluyla taşınmazı iktisap ettiğini, paydaşlardan davacının ve dava dışı Efkan 'in paylarını vekil Muharrem aracılığıyla satın aldığını, resmi akit yapılmadan önce davacı ile görüştüklerini satış konusunda Muharrem 'ı vekil kıldığını ifade ettiğini, satış bedelinin vekile ödendiğini, vekil ile davacı arasındaki ilişkiden haberdar olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; hata, hile ve ikrah nedenli kazanımların hukuk sistemince korunamayacağı, davacının okuma yazmasının bulunmadığı, gözlerinin az gördüğü, yaşlılığından faydalanılarak taşınmazın vekil aracılığıyla devrinin gerçekleştirildiği, vekâletnamenin geçersiz olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.İddianın ileri sürülüş biçiminden ve olayların akışından dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Hemen belirtilmelidir ki; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; paylı mülkiyete tâbi arsa vasıflı, üzerinde bina bulunan, kat irtifakı ve kat mülkiyeti kurulu olmayan, 102 ada, 8 parsel sayılı taşınmazda davacı M.. Ö.. ile dava dışı Efkan ve Kerim 'ın paydaş oldukları, davacı ile dava dışı paydaşların hala- yeğen oldukları, anılan taşınmazdaki paylarını 11/08/2010 tarih ve 11940 yevmiyeli satış akdi ile davalı H.. D..'e temlik ettikleri, resmi satış akdinde davacı M.. Ö.. ile dava dışı Efkan vekil Muharrem tarafından temsil edilirken paydaş Kerim 'ın akde bizzat katıldığı, davacının Karadeniz Ereğlisi Noterliğinde düzenlenen 23/06/2010 tarih ve 03403 yevmiyeli vekâletname ile taşınmazdaki hak ve hisselerini, dilediği kişiye, dilediği bedelle, satışı konusunda yetki verildiği dosya kapsamı ile sabittir.Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; noterde düzenlenen vekâletnamenin geçerli olduğu, temlikin vekâletnamedeki yetkiye dayalı olarak gerçekleştirildiği, taşınmazın satışı konusunda özel yetki verildiği, açıklanan bu olgular karşısında satış işleminin gerçek olduğu, satış bedelinin vekile ödendiğine dair vekilin imzasını taşıyan tarihsiz "Tutanak" adlı belgede taşınmazın satışı karşılığında Muharem 'a yapılan ödemelerin yazılı olduğu, vekil tarafından alınan satış bedelinin davacıya ödenmemesinin vekil ile davacı arasındaki iç ilişki olup davalıya yapılan temlikin iptalini gerektirmeyeceği, vekil Muharrem ile taşınmazı temellük eden davalı H.. D.. arasında el ve işbirliği bulunduğu hususunun kanıtlanamadığı, kaldı ki davalı tarafından vekile yapılan ödemenin davacı tarafından herzaman istenebileceği açıktır. Bu durumda davanın kabulüne karar verilmiş olmasının isabetli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.