Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7257 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5558 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : KARS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/09/2013NUMARASI : 2011/324-2013/423Taraflar arasında birleştirilerek görülen elatmanın önlenmesi, ecrimisil, tapu iptali ve tescil-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın, reddine; birleştirilen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı-birleştirilen davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Esra 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;KARARAsıl dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil; birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Davacı, kayden maliki olduğu 270 ada 7 parsel sayılı taşınmazda bulunan bir kısım bina ve müştemilatın haklı ve geçerli bir neden olmaksızın davalı tarafından kullanıldığını ileri sürerek elatmanın önlenmesine ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.Davalı, dava konusu taşınmazda diğer mirasçıların da hakkı olduğunu, oturmakta olduğu evin eşi Musa tarafından yaptırıldığını belirtip davanın reddini savunmuş; birleştirilen davada, mirasbırakan Tamaşa Tüzünler'in maliki olduğu 270 ada 7 parsel sayılı taşınmazı ölümünden yaklaşık 2 ay önce diğer mirasçılarından mal kaçırmak kastı ile davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve mirasçılar adına tescile, olmadığı takdirde payı oranında iptal ve tescile veya tenkise; ayrıca taşınmaz üzerindeki muhdesatın kendisine ait olduğunun tespiti ile tapuya şerh verilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, mirasbırakan tarafından davacı Mehmet'e yapılan temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle birleştirilen davanın kabulüne; asıl davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan Tamaşa Tüzünler'in 26.1.1996 tarihinde öldüğü, geriye çocukları olan davacı Mehmet, dava dışı Ali, Esmer, Muharrem, İbrahim, Maya ve Songül ile murisin 2010 yılında ölen oğlu Musa'nın eşi olan davalı Nurhayat, 2008 yılında ölen oğlu Binali'nin eşi Nevin ile torunlarının mirasçı olarak kaldıkları, murisin adına kayıtlı olan 'avlulu kargir ev' vasfındaki 270 ada 7 parsel sayılı taşınmazını 15.11.1995 tarihinde davacı Mehmet'e satış yoluyla devrettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706, Türk Borçlar Kanununun 237 ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Somut olayda, eldeki davanın kabul edilmesi halinde mirasçı sıfatıyla hak sahibi olabilecek (kardeş) davacı tanığı Maya Simit ile dava dışı kardeş Songül'ün eşi olan Kemal ; muris Tamaşa'nın hiç bir evladının kendisine bakmadığını, sadece oğlu olan davacı Mehmet'in baktığını, bu nedenle murisin 30.000,00-TL bedelle taşınmazı davacı Mehmet'e sattığını ve aldığı para ile geçimlerini sağladıklarını beyan etmişlerdir. Gerçekten muris Tamaşa ile eşi Nadir'in ölünceye kadar davacı Mehmet ile birlikte dava konusu taşınmazdaki eski olan evde yaşadıkları, davalının bu evin karşısındaki dava konusu konutta oturduğu, aynı avludaki diğer evlerde de diğer kardeşler Ali, Muharrem ve Binali'nin yaşadıkları, davalı tanıklarının satış işlemi ile ilgili herhangi bir bilgiye sahip olmadıkları anlaşılmaktadır.Bu beyanlar ve dosya içeriği yukarıdaki ilkeler uyarınca değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mal kaçırmak kastı ile hareket ettiğinin ve taşınmazın gerçekte davacıya bağışlandığının kanıtlanamadığı, bu durumda temlikin bağış değil, satış olduğu sonucuna varılmaktadır.Kaldı ki, bunun aksi düşünülse dahi, davacı Mehmet'in murise ve eşine ölene dek baktığı tüm dosya kapsamı ile sabittir. Satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.'nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.)Hal böyle olunca; asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesis edilmesi doğru değildir. Davacı-birleştirilen davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.