MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/03/2012NUMARASI : 2010/751-2012/79Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 93 parsel sayılı taşınmazda kayden davacının ve dava dışı bir çok kişinin daha paydaş olduğu, davalıların kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir haklarının bulunmadığı anlaşılmaktadır.Davacı, 08.11.2007 tarihinde satın aldığı dava konusu taşınmazdaki 9 nolu daireyi davalıların haksız kullandıklarını ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı M.ise, davacı ile ortak inşaat işi yaptıklarını, 1994 yılında satın aldıkları dava konusu taşınmazın tapu kaydının davacı üzerine tescil edildiğini, çekişmeli binayı ortak inşa ettiklerini, daireleri gayrimenkul satış vaadi ile sattıklarını, 2003 yılında ortaklığa son verirken kalan iki daireden biri olan çekişmeli dairenin kendisine bırakıldığını, bir müddet kullandıktan sonra taşınmazı diğer davalıya 2010 yılında kiraladığını, kat irtifakı kurulu olmadığı için kendisine tapu devrinin yapılamadığını savunmuştur. Diğer davalı ise, yargılamaya katıldığı halde bir savunma yapmamıştır.Gerçekten de, davacının tapu kaydı maliki olarak Türk Medeni Kanununun 683 ve devamı maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına dayalı olarak eldeki davayı açtığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı anılan yasa maddeleri uyarınca çözüme kavuşturulması gerektiği açıktır.Öte yandan; davalı M.un dava konusu yeri uzun zamandır tasarrufu altında bulundurduğunu savunduğu, davacının bir ihtar ya da ikazda bulunmadan bu kullanıma dava tarihine kadar bir itirazı olmadığı, davalı M.’ un inançlı işleme dayalı savunmasını yazılı belge ile ispat edemediği görülmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, davalı M.’un 1994 yılından itibaren taşınmazı tasarrufu altında bulundurması halinde taraflar arasında Borçlar Kanununun 299. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 379 md.) hükmü uyarınca sözlü olarak ariyet akdi yapıldığı ve dava açılmakla muvafakatin geri alındığı, yani aynı yasanın 304. maddesi gereğince akdin feshedildiği ve davalı M.’un fuzuli şagil konumuna düştüğünün kabul edilmesi gerekir.Somut olayda, davalı S..ın davacının paydaşı olduğu çekişme konusu taşınmazı haklı ve geçerli bir neden olmaksızın kullandığı belirlenmek suretiyle anılan davalı bakımından elatmanın önlenmesine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı Sadullah’ın bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davalıların öteki temyiz itirazlarına gelince; mahkemece, davalı S.’ın ne zamandan beri dava konusu taşınmazı kullandığı belirlenmediği gibi, davalı M.’un anılan yeri uzun süreli kullanıma dair savunması bakımından yeterli bir araştırma ve incelemenin yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.O halde, dava konusu 93 parsel sayılı taşınmazın ilk tesisinden itibaren tüm tedavüllerinin getirtilerek, davacının ilk defa taşınmazda ne zaman paydaş olduğunun belirlenmesi, iddia ve savunma doğrultusunda delilerin toplanması, taraf tanıklarının dinlenmesi, davalı M.’un savunması üzerinde durulması, davalı S..’ın taşınmazı ne zamandan beri kullandığının şüpheye yer bırakmayacak şekilde saptanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere ecrimisilin hüküm altına alınması doğru değildir. Kabule göre de, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istekli davalarda dava değerinin elatılan taşınmazın değeri ile hükmedilen ecrimisil toplamı olacağı, yine davalıların kiracı ve kiralayan olarak aynı daireyi tasarruf ettikleri gözetilerek toplam dava değeri üzerinden belirlenecek harç ve vekalet ücretinden davalıların müteselsilen sorumlu tutulmaları gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi isabetsizdir.Davalıların bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.