Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7209 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 4215 - Esas Yıl 2013





Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı taktirde tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,duruşma istemi duruşma günü tebliğ giderleri eklenmediğinden (pul yokluğundan) reddedildi.Tetkik Hakimi raporu okundu, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescilmümkün olmadığı taktirde tenkis isteklerine ilişkindir. Mahkemece,çekişmeli taşınmazın satış bedelinin mirasbırakanın annesi tarafından ödenmek suretiyle davalı adına tescil edildiği,bu işlemden önceki bir tarihte mirasbırakanın anne ve babasının davacıya da bir daire satın aldığı dolayısıyla mirasbırakanın amacının mirasçılar arasında mirasta denkleştirmeyi sağlamak olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; ortak mirasbırakan Z.S.'ın 19.04.2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi İ. ve İ.dan olma erkek çocukları davacı S.ve davalı B.'yı bıraktığı,maliki olduğu 153 ada 9 parsel sayılı taşınmazı 05.08.2004 tarihinde oğlu davalı B.ya 22.000,00 TL bedelli satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı; anılan temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış; davalı ise çekişmeli taşınmazın satışının gerçek olduğu ve satış bedelinin dedeleri M.L.S. ve babaanneleri E.S. tarafından ödendiği,davacının 11.11.2004 tarihinde satış suretiyle temlik aldığı 268 ada 24 parselde bulunan C blok 3 nolu bağımsız bölümün satış bedelinin de dedeleri ve babaanneleri tarafından ödendiği savunmasında bulunmuştur. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, 6098 sayılı TBK 237. (818 sayılı Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; mirasbırakan Z..S...ın maliki olduğu 153 ada 9 parsel sayılı taşınmazı 05.08.2004 tarihinde oğlu davalı B.'ya 22.000,00 TL bedelli satış suretiyle temlik ettiği,3. Kişi L..K.'ın maliki olduğu 268 ada .parselde bulunan C blok .nolu bağımsız bölümü 11.11.2004 tarihinde davacı Suha'ya 35.000,00 TL bedelli satış suretiyle temlik ettiği, mahkemece bu taşınmazların satış bedellerinin tarafların babaanneleri E..ve dedeleri M..L. tarafından ödendiği belirtilerek mirasbırakanın amacının mirasçılar arasında mirasta denkleştirmeyi sağlamak olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Ancak;denkleştirme konusunun tartışılması ve kabulü için mirasbırakan tarafından tüm mirasçılarına hak ve nesafete uygun olarak taşınmaz temlikinin yapılması gerekir.Dosyada belirlenen olgular yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakan Z..tarafından davalı B.'ya çekişmeli 153 ada 9 parsel sayılı taşınmaz temlik edilmiş buna karşın davacı S.'ya herhangi bir taşınmaz temlik edilmemiş olup dolayısıyla miras bırakandan oğlu B.ya satış yoluyla geçen taşınmazın intikalinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Kabule göre de;dava 7.500,00.-TL değer gösterilmek suretiyle açılmış, mahkemece yapılan uygulama sonucu çekişme konusu taşınmazın dava tarihindeki toplam değeri 238.491,55 TL olarak belirlenmiş,yargılama sırasında belirlenen bu değer üzerinden davacının veraset ilamındaki miras payı 3/8 oranı gözetilip dava değerinin 89.434,33 TL olduğu kabul edilerek buna göre harç ikmali yapılmıştır.İsteğin miras payı oranında olduğu gözetildiğinde, davacının veraset ilamındaki miras payı 3/8 oranında bulunduğuna göre, harcı ikmal edilen 89.434,33 TL dava değeri üzerinden davalı yararına vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken, keşfen belirlenen ve yargılama sırasında harcı ikmal edilmeyen 238.491,55 TL olarak taşınmazın toplam değeri üzerinden fazla avukatlık parasına karar verilmiş olması da isabetsizdir. Davacı vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK.nun geçici 3/2.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.