MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptal tescil-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir. Davacılar, ortak mirasbırakan babalarının 260 ada 4 parsel sayılı taşınmazı davalının kendisini kandırıp, akıl hastalığı ve zayıflığından da yararlanarak üzerine geçirdiğini, taşınmazın kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile yükleniciye verilerek paya düşen iki bağımsız bölümün davalı adına tescil edildiğini, halen onun tasarrufunda bulunduğunu, mirasbırakan ve davalının danışıklı hareket ettiklerini, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescili, olmadığı takdirde tenkisi, aşamada diğer mirasçının muvafakatını sağlayamadıklarından ehliyetsizlik iddiasının incelenmemesini istemişlerdir. Davalı, mirasbırakan tarafından kendisine temlik edilen bir gayrimenkul bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, olayda 01/04/1974 tarih ½ sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararının uygulama yeri olmadığı, tenkis açısından davacıların saklı payına tecavüzün bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 260 ada 4 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın mirasbırakan tarafından 21/12/2009 tarihli satış işlemi ile yüklenici ...’ya temlik edildiği, ...’nın 11/03/2010 tarihinde kurulan ve aynı zamanda ortağı olduğu ...’ye 20/05/2010 tarihinde taşınmazı devrettiği, 05/04/2011 tarihinde taşınmaz üzerinde kat irtifakı tesis edildiği, oluşan 3 ve 4 nolu bağımsız bölümlerin şirket tarafından 14/06/2011 tarihli satış işlemi ile davalı ...’e temlik edildiği, mirasbırakan ...’ın 16/07/2011 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak geriye eşi Hanife, davacı çocukları ... ile davalı oğlu ...’i bıraktığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mirasbırakanın davalı oğlu ile birlikte oturduğu, taşınmazı yükleniciye temlik ettiği 21/12/2009 tarihinde davalı adına daire bedeli olarak 60.000-TL’nin yatırıldığı, yine 30/09/2011 tarihli şirket makbuzundan davalı tarafından 3 ve 4 nolu bağımsız bölümler için 58.600-TL ödeme yapıldığının anlaşıldığı, dinlenen davacı tanığı ...’nin mirasbırakanın yerini kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile verdiğini beyan ettiği, mirasbırakanla yüklenici arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi nedeni ile taşınmazın mirasbırakanın mameleki dışına çıkmadığı, mirasbırakanın talimatı ile davalı oğluna devredildiği, satış bedeli 60.000-Tl ve devir bedeli 58.600-TL olması nedeni ile yüklenicinin ara malik olarak kullanıldığı hayatın akışına ve dosya kapsamına uygun düşmektedir. Bu durumda 1974 tarih ½ sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararının olayda uygulama yerinin bulunduğu açıktır. Hâl böyle olunca, yukarıda değinilen açıklamalar ve ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken farklı düşünce ve yazılı gerekçe ile gizli bağış olarak kabul edilerek davanın reddedilmesi yerinde değildir. Davacıların temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.