MAHKEMESİ : KARACASU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/06/2013NUMARASI : 2011/42-2013/47Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ve davalı Kazım tarafından temyiz edilmiş olmakla davalı Kazım'ın temyiz dilekçesinin temyiz defterine kaydının yapılıp yapılmadığı, ayrıca temyiz harcının da alınıp alınmadığı tespit edilmesi için Dairenin 08/12/2014 tarihli, 2014/1500 Esas, 2014/19165 Karar sayılı ilamı ile geri çevrilme kararı verildiği, bilahare davalı Kazım vekilinin temyiz isteğinden vazgeçtiği anlaşıldı,dosya incelendi,Tetkik Hakimi 'ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.Davacı, ortak mirasbırakan İsmail ¾ oranında paydaşı olduğu 92 ve 2856 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını oğlu olan davalı Kazım'a, 2855 parsel sayılı taşınmazını ise torunu (kendisinden önce ölen kızı Ayşe'nin çocuğu) olan diğer davalı Hatice'ye satış suretiyle temlik ettiğini,yapılan işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı Kazım,gırtlak kanseri olan murisin paraya ihtiyacı olduğu ve murisin tedavisi ve bakımı ile ilgilendiği için taşınmazları uygun bir fiyata kendisine sattığını, mirasbırakanın ¼ oranında paydaşı olduğu 37 parsel sayılı taşınmazdaki payını da satış aktiyle davacıya devrettiğini, murisin başkaca iki adet taşınmazının da olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur. Davalı Hatice,davanın reddini savunmuştur. Mahkemece,mirasbırakanın minnet duygusu ile taşınmazları devrettiği gibi paylaştırma kastının da bulunduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;1929 doğumlu mirasbırakan İsmail Bozoğlu'nun 17.02.2011 tarihinde öldüğü, geriye kızı davacı Mahinur ile oğlu davalı Kazım ve torunu (21.03.1979 tarihinde ölen kızı Ayşe'nin çocuğu) olan diğer davalı Hatice ile torunları (Ayşe çocukları) olan dava dışı Nurgül ve Cumhur'u mirasçı olarak bıraktığı, ¾ oranında paydaşı olduğu 92 ve 2856 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını davalı Kazım'a 10.01.2007,yine 2855 parsel sayılı taşınmazını ise diğer davalı Hatice'ye 20.11.2007, ayrıca ¼ oranında paydaşı olduğu 37 parsel sayılı taşınmazdaki payını da 29.03.2006 tarihli satış aktiyle davacıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih ½ Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağı da kuşkusuzdur.Bunun için de miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve begeler mercilerinden getirtilmeli, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı, böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut olayda, mirasbırakan 37 parsel sayılı taşınmazdaki payını davacıya,dava konusu 92 ve 2856 parseldeki paylarını davalı Kazım'a ve 2855 parseli ise diğer davalı Hatice'ye satış suretiyle temlik etmiştir.Murisin kendilerine mal temlik edilmeyen başkaca mirasçıları (torunları Nurgül ve Cumhur) da vardır. Olayda denkleştirmeden söz edebilmek için murisin mallarını makul sayılabilecek ölçüler içerisinde paylaştırması gerekir.Sadece davacı ve davalılara mal vermesi, mirasçılar arasında denkleştirme yaptığı anlamına gelmez.Hal böyle olunca,mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, davalının satış bedelini ödediğini kanıtlayamadığı, değerler arasında açık ve aşırı bir farkın mevcut olduğu ve murisin davalı Kazım ile birlikte kaldığı da gözetilerek mirastan mal kaçırma amacıyla hareket etttiği duraksamaya yer bırakmayacak biçimde kanıtlandığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken,aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.Davacı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazı yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.