Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 715 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 11259 - Esas Yıl 2008





MAHKEMESİ : KAYSERİ 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 05/06/2008NUMARASI : 2007/431-2008/252Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, maliki oldukları 5 parsel sayılı taşınmazdaki 28 nolu bağımsız bölümü davalıya sattıklarını, tapu işlemler yapılırken daireye özgülenen 2/112 dükkan payı yerine yanlışlıkla kendilerine ait 14 ve 23 nolu dairelere ait dükkan payları ile birlikte 6/112 pay olarak hatalı temlik yapıldığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, satış işleminin üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçtiğini, hatalı işlem yapılmadığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacı iddialarının kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçirildiği ve işlemin resmi akitle yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Oysa, bu tür hata hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen genel nitelikteki 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulama yerinin bulunmadığı tartışmasızdır.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazda davacıların müştereken maliki olduğu 28 nolu bağımsız bölümü ve buraya özgülenen 2/102 dükkan payını 20.6.1994 tarihinde davalıya satarken hataen üzerlerine kayıtlı 14 ve 23 nolu bağımsız bölümlere özgülenen 2/102'şer den toplam 4/102 payla birlikte 6/102 pay olarak tapuda işlem yaptırdıkları, hatalı durumun 2006 yılı Kasım ayına kadar fark edilmediği ve dükkanlardan gelen gelirden davacıların payına düşen kısmın yönetim tarafından kendilerine ödendiği davalının da 8.5.2007 tarihine kadar bu duruma ses çıkarmadığını, hatalı işlemin geçersiz olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf,isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne varki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyer veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille isbat edilebilir. Somut olaya gelince; çekişmeli dükkan paylarının kat irtifakı kurulurken binada bulunan 56 adet daireye 1/56 oranında paylaştırıldığı, yönetim kurulu kararı ile de, buralardan gelecek gelirlerin dairelerin aidatına karşılık ödenmesinin kararlaştırıldığı, bina yönetiminin mahkemeye hitaben yazmış olduğu yazıda satışa konu olduğu savunulan dükkan paylarından gelen gelirin 1994-2006 yılları arasında davacıların hesabına yatırıldığı, davalının bu duruma 8.5.2007 tarihine kadar ses çıkarmadığı gözetildiğinde ve dosya içerisindeki deliller tanık beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu dükkan paylarının tarafların iradesi dışında hatalı işlem sonucu davalı adına tescil edildiği, davanın Borçlar Kanununun 31.maddesinde öngörülen ıttıla tarihinden itibaren bir yıllık süre içerisinde açıldığı sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca; davalı adına kayıtlı 6/106 dükkan payından 4/102 sinin iptali yönündeki davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.1.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.