MAHKEMESİ: AKÇAABAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 06/06/2008NUMARASI: 2006/150-2008/110Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden davalıya ait 294 ada 2 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyıda kaldığını, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek tapu iptali ve terkin isteğinde bulunmuştur.Davalı, yanıt vermemiştir.Mahkemece, keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisine göre çekişmeli taşınmazın 31.63 m2 lik bölümünün kıyıda kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı ve davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve kaydın terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tapulama çalışmaları sırasında 3 ve 9 sayılı parsellerin 1954 yılında üçüncü kişiler adına tespit edildiği, ancak hazinenin itirazı üzerine tutanaklarının kesinleşmediği ve görülen davalar sonucunda Akçaabat Gezici Arazi Kadastro Hakimliğinin 15.9.1956 tarih ve 28-184 sayılı kararıyla 3 sayılı parselin fen bilirkişi krokisinde (b) harfi ile işaretli 4232 m2 kısmının tarla niteliğiyle üçüncü kişiler adına tesciline karar verilerek 515 sayılı parsel altında 8.10.1957 tarihinde hükmen tescil edildiği, yine Akçaabat Gezici Arazi Kadastro Hakimliğinin 17.4.1957 tarih, 6/56 sayılı kararı ile 9 sayılı parselin fenni bilirkişi krokisinde (A) harfi ile gösterilen 1312 m2 bölümünün kumluk niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilerek 503 sayılı parsel altında 15.8.1957 tarihinde hükmen tescil edilip, bilahare hazinece 22.10.1958 tarihinde Türk Petrol ve Madeni Yağlar T.A.Ş.ne satıldığı ve 14.07.1967 tarihinde ifraz görerek 593 ila 598 sayılı parsellere ayrıldığı, bu ifraz parselleri ile 515 sayılı parselin 30.10.1970 tarihinde birleştirilerek oluşan 665 parsel sayılı taşınmazın aynı gün ifrazen çok sayıda parsele ayrıldığı, dava konusu 294 ada 2 parsel sayılı taşınmazın da bu ifraz parsellerinden olup, davalılar adına kayıtlı bulunduğu, davanın07.04.2006 tarihinde açıldığı ve mahkemece yapılan uygulama sonucu uzman bilirkişilerce düzenlenen rapor ve krokiye göre, çekişmeli taşınmazın 31.63 m2 lik kısmının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca belirlenen kıyı kenar çizgisine göre 3621 Sayılı Yasanın 4.maddesinde tanımı yapılan kıyıda kaldığı anlaşılmaktadır.O halde, 9 sayılı parselle ilgili görülen dava sonucunda 1312m2 lik bölümünün kumluk vasfında olduğu belirlenmiş olmasına göre, bu niteliğiyle sicile bağlanmasına yasal olanak bulunmamasına karşın sicil kaydı oluşturulmuş ise de, bu kaydın temelinin illetten yoksun olduğu, bir başka söyleyişle yolsuz tescil sonucu oluştuğu, bu kayda hukuksal bir değer izafe edilemeyeceği, taşınmazın niteliği itibariyle, kumluk olması nedeniyle bunu görerek satın alan kişinin sicile bağlanamayacağını bilmesi gerekmesine göre iyiniyet kuralından yani Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan da yararlanamayacağı açıktır. Esasen sözü edilen Gezici Arazi Kadastro Mahkemesinin tescil kararı, sicil oluşturulması ile tevhit ve ifraz işlemleri kadastro tespitinden sonra gerçekleşen olaylardır.Davaya bu açıdan bakıldığında; her ne kadar, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kalan bölümünün devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilerek 14.3.2009 günü yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen " bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” hükmü ile 3. maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinin “bu kanunun 12. maddesinin 3. fırkası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır” şeklindeki hükmü gözetildiğinde; kıyı içerisindeki kısmın, çekişmeli taşınmazın ilk tesis kayıtlarından olan 515 sayılı parsel kapsamında kalan bölümü varsa, bunun yönünden 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu, buna karşın 503 sayılı parsel kapsamında kalan kısmı var ise, bu bölüme anılan yasal düzenlemenin uygulanamayacağı açıktır.Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir.Hal böyle olunca; öncelikle Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi’nin 15.9.1956 tarih ve 28/184 sayılı ilamıyla şahıslar adına tescile karar verilen yerlerin kapsamının ve neresi olduğunun belirlenmesi, bu kapsam içerisinde çekişmeli taşınmazın kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı saptanan bölüm var ise, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ( 5841 Sayılı Yasa) gözetilerek bu kısım yönünden davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine, hazine adına kumluk olarak tescilden gelen yerler bakımından ise davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken değinilen hususları içermeyen biçimde yapılan inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin hacrın temyiz edene geri verilmesine, 17.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.