Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 7140 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 5500 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : EYÜP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/10/2003NUMARASI : 2002/1297-2003/822Taraflar arasında görülen davada;Davacı, paydaşı olduğu 809 ada 1 parsel sayılı taşınmaza davalının haklı bir nedeni olmaksızın bina yapmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişmeli taşınmazda davalının paydaş olduğu, payından fazla yer kullanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, paydaşlar arasında eıatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engelolan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engelolan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Diğer taraftan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akın, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilmek üzere büyük mahalleler hatta beldeler oluştuğu bir gerçektir. Öte yandan Medeni Kanunun 706. B.K.nun 213, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda olaya bakıldığında davalının çekişmeli taşınmazda paydaş olması durumunda, taşınmazda davacının kullanımına bırakılmış yer bulunduğundan davanın reddedilmiş olması kural olarak doğrudur. Ne var ki, çekişmeli taşınmaz davacı vakıflar idaresi ve kişiler adına kayıtlıdır. Bu kişilerden biriside S. M.Ş.olup nitekim davadan öncede davacı idare elamanlarınca yapılan tespitte de B ile işaretli 28 nolu yer M.Ş.ikametgahı olarak gösterilmiştir. Ancak eldeki davanın davalısı S.Ş. olup dosya içeriğinden davalı gösterilen kişinin taşınmazda paydaş olan S.M.Ş. ile aynı kişi olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Hal böyle olunca, davalı gösterilen kişinin paydaşlardan S.M. Ş. ile aynı kişi olup olmadığının açıklığa kavuşturulması aynı kişi olduğunun anlaşılması durumunda uyuşmazlığın yukarıdaki ilkeler doğrultusunda 3. kişi olduğunun anlaşılması durumunda ise davanın kabulü yönünde karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabsulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428, maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.