MAHKEMESİ : EDİRNE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/09/2012NUMARASI : 2010/259-2012/305Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davalılar N. ve N. yönünden davanın reddine, davayı kabul eden davalı H.yönünden ise kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, paylaştırma savunması benimsenmek suretiyle davalılar N.e ve N. yönünden davanın reddine, davayı kabul eden davalı H.yönünden kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan S.Da.'in Edirne 1. Noterliğinin 11.12.1992 tarih, 21015 yevmiye sayılı satış vaadi sözleşmesi ile 918 parsel sayılı taşınmazını davalı kızları N. N.ve H.'ye satmayı vaad ve taahhüt ettiği, davalıların miras bırakan S.aleyhine Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/36 E. 1993/245 K. sayılı dosyasında açtıkları ferağa icbar davası sonucunda S.'nin davayı kabulü nedeniyle davanın kabulüne karar verilerek ve temyiz edilmeyerek 1.7.1993 tarihinde kesinleştiği, taşınmazın 27.7.1993 tarihinde 1/3'er paylarla davalılar adına hükmen tescil edildiği görülmektedir.Davacılar, miras bırakanın yaptığı işlemlerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Davalılar ise, miras bırakanın sağlığında hak dengesini gözeterek tüm mirasçıları kapsar şekilde paylaştırma yaptığının Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/193 E. 415 K. sayılı dosyası ile sabit olduğunu savunmuşlardır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 (Türk Borçlar Kanununun 237.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.Somut olayda; gerçekten de S. mirasçılarından H.., H., S.., ve N. tarafından diğer bir mirasçısı olan F.aleyhine başka taşınmazlar için açılan muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davasında '' miras bırakanın sağlığında tüm mirasçıları arasında mallarını paylaştırdığı, mal kaçırma kastının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine'' karar verilmiş ise de, davacıların isteği üzerine Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sırasında '' olayda yöntemine uygun bir denkleştirme yapılmadığının sabit olduğu, ancak miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla değil, davalı eşine minnet duygusuyla dava konusu taşınmazları temlik ettiği belirlenerek davanın reddinin sonucu itibariye doğru olduğuna'' karar verildiği, hükmün değişik gerekçe ile onandığı ve karar düzeltme isteği reddedilerek kesinleştiği gözetildiğinde, denkleştirme olgusunun benimsendiğinden söz edilemez. Davalı H..nin kabul beyanı, davalılar N..ve H.'nin savunmaları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında davalıların taşınmaz için bir bedel ödemedikleri ve anılan temliki işlemlerin muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadırHal böyle olunca, davanın davalılar N..ve N..yönünden de kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.