MAHKEMESİ : YUMURTALIK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/01/2014NUMARASI : 1992/55-2014/19Taraflar arasında görülen sözleşmenin iptali, tapu iptal-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.05.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı B.. K.. ve vekili Avukat Serdar ile temyiz edilenler vekili Avukat Mümtaz geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen Temsilci Veli Herbay gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Süleyman Yumma tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Asıl dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin iptali, birleşen dava ise yolsuz tescil nedeniyle tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.Davacılar asıl davada, akli dengesi yerinde olmayan ve 17 yıldan fazla süredir felçli bulunan mirasbırakan Elife 'ın üvey kızı Münevver'i vekil tayin ettiğini, 5.12.1991 tarihinde vekilin vekâletnameye dayanarak davalı ile gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yaparak murise ait taşınmazların satışını vaad ettiğini, ivazlar arasında aşırı nispetsizlik bulunduğunu ve murisinde ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek 5.12.1991 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin iptaline karar verilmesini istemişler, birleşen davada ise; murisin ölümünden sonra vekâlet ilişkisi son bulduğu halde vekil tarafından geçerliliği kalmayan vekâletname kullanılarak murise ait 16 adet taşınmazın davalıya muvazaalı olarak satış suretiyle temlik edildiğini ileri sürerek miras payları oranında ya da tüm mirasçılar adına tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, vekaletname ve gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin yasal koşulları taşıdığını, sözleşmenin yerine getirilmesi için temliklerin yapıldığını, satış bedellerinin ödendiğini, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, asıl dava yönünden sağlık ocağından alınan rapora göre murisin hukuki ehliyetinin bulunduğu ancak muvazaa iddiasının sabit olduğu, birleşen dava yönünden ise murisin ölümü ile geçersiz hale gelen vekâletname ile davalıya yapılan temlikler nedeniyle tescilin yolsuz olduğu gerekçeleri ile asıl ve birleşen davalaların kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan Elife 'ın 31.8.1989 tarihinde noterde düzenlenen genel vekâletname ile Münevver 'ı vekil tayin ettiği, vekilin 5.12.1991 tarihinde noterde düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile murise ait 40 adet taşınmazdaki paylarını davalıya satmayı vaad ettiği, 1.4.1992 tarihli resmi akit ile de 16 adet taşınmazdaki murise ait payların davalıya satış suretiyle temlik edildiği, murisin 25.12.1991 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak taraflar ile birlikte dava dışı Gülhanım'ın kaldığı, yargılama sırasında terekeye atanan temsilci ile davanın takip edildiği anlaşılmaktadır.Mahkemece, vekâletnamede vekaletin ölümden sonrada devam edeceğine dair bir düzenleme yeralmadığı ve hâlin gerektirdiği bir zorunluluk da bulunmadığı gözetilerek birleşen davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,Davalının asıl dava yönünden temyiz itirazlarına gelince;Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre asıl davada, mirasbırakanın ehliyetsiz olduğu ileri sürülerek gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin iptali isteğinde bulunulmuştur.Ne var ki; mahkmece ehliyetsizlik iddiası bakımından yeterli araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip mirasbırakanın vekaletname ve sözleşme tarihlerinde ehliyetli olup olmadığının belirlenmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilirek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 12.205.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.