Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7109 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 16876 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/12/2010NUMARASI : 2008/288-2010/333Yanlar arasında görülen muarazanın giderilmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, paydaşlar arasında muarazanın giderilmesi isteğine ilişkin olup,Mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davaya konu 788 ada, 17 parsel sayılı taşınmazda 248/16000 payın davacı,190/16000 payın ise davalı adına kayıtlı olduğu, dava dışı çok sayıda paydaşın bulunduğu; davacının, davalı ile kardeş olduklarını, birlikte, çekişmeli 788 ada, 17 parsel sayılı taşınmaz üzerine iyi niyetle bina inşaa ettiklerini, binaların ruhsatsız olduğunu, binanın 1, 2, 3 ve 4 numaralı bölümlerini davalının, 5,6,7 numaralı bölümlerini ise kendisinin kullandığını, davalının, payından daha fazla yer kullanarak, kendisinin payı kadar yer kullanmasını engellediğini ileri sürerek, binanın 2, 4, 6 ve 7 nolu bölümlerin adına, 1, 3 ve 5 nolu bölümlerin ise davalıya tahsis edilmesi isteğiyle eldeki davayı açtığı, davalının ise davanın reddini savunduğu anlaşılmaktadır.Bu durumda, çekişmeye konu 788 ada 17 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu, anılan taşınmazda, tarafların paydaş bulundukları sabit olup; buna göre, taraflar arasındaki çekişmenin TMK'nun 688. ve takip eden maddelerinde ön görülen paylı mülkiyet hükümlerine göre çözüme kavuşturulacağı açıktır. Bilindiği üzere,Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere Türk Medeni Kanunu'nun 706., Borçlar Kanunu'nun 2l3., Tapu Kanunu'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Türk Medeni Kanunu'nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama neticesinde, tüm paydaşlar arasında çekişmeli taşınmazı kullanma bakımından harici bir taksimin bulunmadığı, ayrıca tüm paydaşları bağlayıcı nitelikte taşınmazın tasarrufu yönünden eylemli (fiili ) durumun yaratılmadığı sabittir.Mahkemece yapılan keşif neticesinde elde edilen teknik bilirkişi raporuna, davacının iddiasına, davalının savunmasına, tanıkların anlatımlarına ve tüm dosya kapsamına göre, paylı mülkiyet üzere olan çekişmeli taşınmaza tarafların birlikte bina yaptıkları, binanın bir kısım dairelerinin davacının, bir kısım dairelerin ise davalının kullanımında olduğu görülmektedir.Hal böyle olunca, davacının, çekişmeli taşınmazda payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı yerin bulunduğu, olayda Türk Medeni Kanununun 693.maddesinin uygulama yeri olmadığı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetli değildir. Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerlere (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.5.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.