Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7084 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2022 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İZMİR 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/11/2013NUMARASI : 2012/635-2013/476Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ....raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma talebinin dava değeri yönünden reddiyle, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tenkis istemine ilişkindir.Davacı dava dilekçesinde; mirasbırakan babasının mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak bağımsız bölümü davalıya temlik ettiğini, gerçekte bağış yapıldığını, davalının alım gücünün bulunmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı ise; davaya konu taşınmazın murise babası H. U. miras yoluyla intikal ettiğini, baba H. U. ölümünden 6 ay sonrda ölen oğlu Z.U. miras payının nakit olarak mirasçılarına muris Burhan tarafından ödenmesi ve annesinin miras payından feragat etmesi üzerine taşınmazın muris B. U. ile kardeşi Z.Ö. arasında paylaşıldığını, taşınmazın arsa vasfında olup üzerinde iki katlı eski bir binanın yer aldığını, kat irtifakının sonradan tesis edildiğini, zemin katın Z.adına, birinci katın ise mirasbırakan Burhan adına tescil edildiğini, murisin ölen kardeşi Z. U. mirasçılarına miras payı karşılığı ödenen paranın kendisi tarafından, aynı tarihlerde kendi anne – babasından miras yoluyla intikal eden taşınmazlardan İzmir İli, Urla İlçesinde yer alan 212 parseldeki payın satışından elde ettiği gelirle karşılandığını, murisin hastalıkları nedeniyle uzun yıllar tedavi gördüğünü, 2011 yılında geçirdiği trafik kazası nedeniyle de % 92 özürlü kaldığını, ölünceye dek tekerlekli sandalye kullandığını, bakım yükümlülüğünü yerine getirdiği gibi 1986-1993 yılları arasında İzmir'deki ünlü moda evlerinde terzi olarak çalıştığını, alım gücü bulunduğunu, babasından miras yoluyla intikal eden taşınmazlardaki miras paylarının satışından elde ettiği gelirle kaba inşaatı tamamlanmış şekilde teslim aldığı bağımsız bölümün yapımını ve tadilatının da tarafından karşıladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; iptal-tescil isteğinin kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların ortak mirasbırakanı B. U.kat mülkiyeti kurulu, 149 ada, 188 parselde yer alan 2 nolu bağımsız bölümü, eşi olan davalıya 10/12/1993 tarihli satış akdi ile temlik ettiği, 1930 doğumlu, murisin 04/02/2012 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi İ.. U.. (1943 doğumlu) ve müşterek çocukları S.. S.. ve S.Ul. bıraktığı, davacının kızı S.. S.., davalının ise eşi İ.. U.. olduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; davacı tanıklarının mirasbırakının ekonomik durumunun iyi olduğunu, mal satmaya ihtiyacının bulunmadığını, eşi olan davalıya taşınmaz satışından murisin ölümü ile haberdar olduklarını, davalı tanıkların ise; davalının 10 yıl, gelinlik diken moda evlerinde çalıştığını, yüklü bir geliri olduğunu,davalının annesi ve babasının ölümü üzerine miras yolu ile çok sayıda taşınmaz intikal ettiğini, taşınmazların bir kısmını satarak eşine mali destekte bulunduğunu, davaya konu N. evin mirasbırakana babasından miras yoluyla intikal ettiğini, annesinin miras payından üç çocuğu lehine feragat ettiğini, kardeşler arasında yapılan paylaşımda zemin katın B. kardeşi Z. isabet ettiğini, diğer kardeşinin miras payına isabet eden kısmın bedelinin davalı tarafından karşılandığını, zemin üstü birinci katın ise o tarihte kaba inşaatının yapılı olduğunu, evin oturulacak hale gelmesi için gerekli masrafı davalının karşıladığını bunun üzerine kat mülkiyeti kurulurken birinci katın davalı adına tescil edildiğini, murisin çekişmeli taşınmazı davalıya bağışlamadığını, davalının parasıyla alınan ve inşaatı tamamlanan evi davalı adına tescil ettirdiğini beyan ettikleri, öte yandan dosyada yer alan tapu kayıtlarından davalıya 1973 tarihi itibariyle çok sayıda taşınmazın miras yoluyla intikal ettiği, savunmasının dayanağını teşkil eden miras yoluyla intikal eden taşınmazlardan 212 parsel sayılı taşınmazdaki 4/28 payın, davalı tarafından 3. kişiye 1990 tarihinde satış yoluyla temlik edildiği, çekişmeye konu taşınmazı ise 1993 tarihinde temellük ettiği , alım gücünün olduğu, davalının murisin tek eşi ve davacının da öz annesi olduğu, muris ile davalının arasında 13 yaş fark bulunduğu, uzun yıllar şeker ve kalp hastalıkları yanısıra Ankilozan Spondilit (halk arasında S. P.hastalığı olarak bilinen) hastalığından dolayı sürekli tedavi altında olduğu anlaşılmaktadır. Belirlenen tüm bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakanın eşine yapmış olduğu temlikteki gerçek iradesinin satış olduğu, bedeli karşılığında devredildiği, mirasçıdan mal kaçırma kastı taşımadığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davalının bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.