MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, davalı ... aleyhine açılan iptal-tescil davasının kabulüne, tazminat davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve miras payı oranında tescil olmazsa tazminat isteğine ilişkindirDavacı, mirasbırakan babası ....'in 45 ada 26 ve 36 parsel sayılı taşınmazlarını diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı kızı ...e'ye satış göstererek temlik ettiğini, onun da taşınmazları diğer kardeşi davalı ...'e devrettiğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini olmazsa miras payının dava tarihindeki değerinin davalı ...'den tahsilini istemiştir.Davalılar, her iki satış işleminin de gerçek olduğunu, mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırma kastı taşımadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davalı ... aleyhine açılan iptal-tescil davasının kabulüne, davalı ...(İlk) aleyhine açılan tazminat davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.Mirasbırakan ....'in 27.07.2002 tarihinde öldüğü, geride davacı oğlu ....., davalı çocukları .... ile birlikte dava dışı çocukları ..., ...i mirasçı olarak bıraktığı, mirasbırakanın 45 ada 26 ve 36 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazlarını 28.12.1994 tarihli akitle davalı kızına satış suretiyle temlik ettiği, davalı ...'nin ise 36 parseli başka taşınmazlardaki payları ile birlikte 08.11.2010 tarihinde, 26 parseli ise yine başka taşınmazlardaki payları ile birlikte 20.12.2010 tarihinde davalı kardeşi ...'a satış suretiyle aktardığı kayden sabittir.Davacı, söz konusu devir işleminin mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak gerçekleştirildiği iddiasıyla eldeki davayı açmış, davalılar, satış işleminin gerçek olduğunu bildirerek davanın reddini savunmuşlardır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706, Türk Borçlar Kanunun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan, 6100 s. HMK'nun 190. maddesine göre; ''İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.'', TMK'nun 6. maddesine göre ise; ''Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. '' Somut olaya gelince; özellikle, davanın kabulü halinde hak sahibi olacak olan mirasbırakanın diğer çocukları tanık olarak dinlenmişler ve bu kişiler işlemin satış olduğunu bildirmişlerder. Salt bedeller arasındaki farkın da tek başına muvazaanın kanıtı olamayacağı tartışmasızdır. Tüm dosya kapsamından, HMK'nun 190 ve TMK'nun 6. maddeleri uyarınca davacının muvazaa iddiasını kanıtlayamadığı, bir başka ifade ile temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.