MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Asıl dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine, birleşen dava ise, gabin hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Asıl davada davacı, babası ...'den inanç sözleşmesi gereği edindiği 5408 parsel sayılı taşınmazı hile sonucu davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, iki yıl boyunca piyasadaki tefecilerden para alıp geri ödemeyi % 20 faiziyle yaptığı için borcunun bitmediğini, tehdide maruz kalınca babasının vekaleti ile anne ve babasına ait yerleri satış vaadi ile teminat verdiğini, bazı taşınmazları ise satış suretiyle devrettiğini, bu süreçte komşuları ve kiracısı olan davalı ile dava dışı ... ile dertleştiğini, davalının kendisine, kiracısı olduğu otelin son katına ilave inşaat yaptığını, ikinci ve üçüncü katın birleştirildiğini, taşınmazın icra marifetiyle satılması durumunda yaptığı yatırımın boşa gideceğini, zarara uğrayacağını söyleyerek kendisini kandırmak suretiyle devri sağladığını, söz verdiği halde taşınmazı iade etmediğini, alım gücü bulunmayan davalının satış bedelini de ödemediğini, davalının yeri babasından inançlı işlemle aldığını bilen kişi olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açmış, yargılama sırasında ıslah ile, dava konusu taşınmazın satış sözleşmesini Türk Borçlar Kanunun 21. maddesine göre feshettiğini, edimler arasında oransızlık bulunduğunu bildirmiştir.Birleşen davada aynı davacı, kayden maliki olduğu 5408 parsel sayılı taşınmazı yüklü borç altında ve icra takiplerine maruz kaldığı dönemde satış suretiyle davalıya temlik ettiğini, “...” olarak bilinen bazı suç odaklarının tehdit, baskı ve yağmalaması sürecinde iken ve eşinin kendisine boşanma davası açtığı dönemde taşınmazın devrini yaptığını, müzayaka halinde bulunmasından davalının faydalandığını, taşınmazın çok düşük bedelle satışa konu edildiğini ileri sürerek gabin nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı, öncesinde kiracısı olduğu dava konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, davacı ile babası arasındaki inanç sözleşmesinden haberi olmadığını, şirket sahibi olup, alım gücünün bulunduğunu, taşınmazı edindikten sonra yüklü miktarda masraf yapıp yatırım amaçlı düzenlemelerde bulunduğunu, davacının babasına ait bir çok taşınmazın satışını yapan savurgan bir kişi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalıya gabin suretiyle devredildiği iddiasının sabit olmadığı, gabinin objektif ve subjektif koşullarının somut olayda gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının maliki olduğu çekişme konusu 5408 parsel sayılı taşınmazı 18.01.2007 tarihli akitle satış suretiyle davalıya temlik ettiği, öncesinde davacının aynı taşınmazı 16.01.2007 tarihli akitle babası ...'den satış suretiyle temlik aldığı, temlik öncesinde ise 04.01.2007 tarihinde davacı ile babası arasında yapılan sözleşme ile 5408 parselin aile durumu düzelince baba ...'e iadesinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Diğer taraftan; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk Borçlar Kanunun (TBK) 28. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 21) maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir. O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir. Hemen belirtmek gerekir ki, gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.Dosya kapsamı, iddianın ileri sürülüş biçimi ve özellikle dava dilekçesi içeriklerinden asıl davada hile, birleşen davada ise gabin hukuksal nedenlerine dayalı olarak iptal ve tescil isteğinde bulunulduğu açıktır. Ne varki, mahkemece, her iki davada davacı iddiası bakımından yukarıdaki ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Dosya içeriğinden ve noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelerden; ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/115 esas sayılı tefecilik dosyası ile, davacı ...'in de katılan sıfatıyla yer aldığı davada, Sanıklar ... ve diğerleri hakkında tefecilik suçundan yapılan yargılama sonucunda beraat ve kamu davasının reddine ilişkin olarak verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay ... Ceza Dairesinin 09.07.2015 tarih, 2014/9022 esas, 2015/13645 karar sayılı kararı ile “ tefecilik suçunun sabit olup mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulduğu, bozma sonrası 2015/460 esas sayılı davanın aynı mahkemede derdest bulunduğu, Sanık ...'in yakalama emrinin infazının beklendiği, bozma ilamı içeriğinden davacı ...'in de bu kişilerden borç para aldığının sabit olduğu görülmektedir.Öte yandan, davacı hakkında bir çok icra takibi bulunduğu, bu nedenle de İcra ve Asliye Mahkemelerinde derdest bir çok dosyanın olduğuna dair davacının liste sunduğu halde mahkemece, anılan dava dosyaları getirtilip bir inceleme ve değerlendirme yapılmadığı da kuşkusuzdur. Diğer taraftan, 01.05.2006 tarihli kira sözleşmesine göre, davacının babası ...in ...cad., No:35, ... adresindeki 20 odalı oteli 01.05.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 5 yıllığına davalı ...'a kiraya verdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, davacının babası ... tarafından 5408 parselle ilgili olarak davalılar ... ve ... aleyhine açılan davanın ..... Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.11.2010 tarih, 2009/412 esas, 2010/410 karar sayılı dosyası ile dairenin bozma ilamı sonrasında 5408 parselin davalılara devrinin inançlı işlemle olduğu iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın derecattan geçerek 02.10.2014 tarihinde kesinleştiği açıktır.Öte yandan; dava dışı ....'ın davacı ... ile babası ... hakkında hakaret ve tehdit iddiası ile 12.06.2009 tarihli müracaat üzerine, .... Başsavcılığının 2010/324 esas, 2010/193 karar sayılı kararı ile iddia dışında delil bulunmadığından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği sabittir.Hemen belirtilmelidir ki, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olduğu söylenemez.Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, delillerin eksiksiz toplanması, .... Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/460 esas sayılı dava dosyası ile davacının hakkında yapılan icra takiplerine dair dava dosyalarının getirtilip incelenmesi, toplanan ve toplanacak deliller doğrultusunda bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.