MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Davacılar, mirasbırakan ...'in mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 80, 263 (ifrazla 191 ada 9 ve 192 ada 1), 546, 547, 3596, 3658 (ifrazla 484 ada 5 ve 488 ada 8) parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını oğulları ...l ile torunları davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiklerini, davalıların da kendi aralarında muvazaalı satışlar yaptıklarını, işlemlerin gerçek satış olmadığını ileri sürerek muris muvazaası nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, muris ...'nin 1975 yılında, muris ...'in ise 1978 yılında öldüklerini, zaman aşımının dolduğunu, murisin oğlu Halil'in o yıllarda ticaretle uğraşmakta olup, alım gücünün bulunduğunu, muris ...'in çiftçilikle geçimini sağladığını, ihtiyaç duydukça arazilerini sattığını, gerektiğinde kızlarına yardım ettiğini, muvazaanın söz konusu olmadığını, bakımın semen yerine geçeceğinin Yargıtay içtihatları gereği olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmaz paylarını muris ...'in oğulları ...'e temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, dosya kapsamı ve 17.04.2014 tarihli ikinci ek bilirkişi raporu doğrultusunda karar vermek gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan ... ve ...'in çekişme konusu 546 parsel sayılı taşınmazdaki 1/7'şer paylarını 16.11.1963 tarihli akitle oğulları ...'e, 263 parselin 1/7 payını muris ...'in 08.09.1970 tarihli akitle torunu davalı ...'e, aynı taşınmazın aynı payını muris ....'nin aynı akitle oğlu ...l'e satış suretiyle temlik ettikleri, daha sonra 263 parsel sayılı taşınmazın 1990 yılında ifrazla 192 ada 1 ve 191 ada 9 parsel olarak davalılar adına tescil edildiği, yine aynı murislerin 80 parseldeki 1/7'şer paylarını 08.09.1970 tarihli akitle oğulları ....'e, 547 parseldeki 1/7'şer paylarını ise 06.03.1970 tarihli akitle muris ...'in torunu davalı ...'e, 29.09.1970 tarihli akitle muris ...'nin oğlu ...'e satış suretiyle devrettikleri, ayrıca, 3596 parselin ise tevhitten önce 514 parsel iken murislerin 08.09.1970 tarihli akitle taşınmazı oğulları ...'in eşi ...'e satış suretiyle devrettikleri, daha sonra 1979 yılında yapılan ifrazla taşınmazın ... adına tescilinden sonra 1991 yılında ...'dan eşi ... ile çocuklarına intikal eden taşınmazın 1994 yılında tevhitle 3596 parsel olarak tescilinin yapıldığı, öte yandan, 3658 parselin de 11.12.1974 tarihli akitle muris ... tarafından 1891 parsel iken 3/7 payının torunu davalı ...'e satışla temlik edildiği, intikal ve satış işlemlerinden sonra 2003 yılında ifrazla 3658 parsel olduğu, onun da imar uygulaması sonucu 484 ada 5 ve 488 ada 8 parsel olarak tescilinin yapıldığı, dava konusu taşınmazların davalılar arasında bir çok intikal ve satış işlemlerinin yapıldığı, satışlara konu akit tablolarının bir çoğunun mahkemece merciinden istenmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan, dava konusu edilen taşınmazların halen murislerin oğlu ...'in mirasçıları olan davalılar adına paylı mülkiyet üzere kayıtlı bulunduğu da sabittir. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden murisler ...'in dava konusu taşınmaz paylarını oğulları ...'den olma torunları davalı ...'e satış suretiyle temliklerinin 1963 ile 1974 yıllarında yapıldığı, murislerin yaşlı olup muris ...'in tanık beyanına göre bir gözünün görmediği, ölene kadar oğulları ... ile birlikte yaşadıkları, her iki murisin davacıların murisleri olan kızları ile bir problemlerinin bulunmadığı, dolayısıyla kız çocuklarından mal kaçırmalarını gerektiren bir nedenin dosya kapsamı ve tanık beyanları ile sabit olmadığı, davacıların kendi murisleri olan kök murislerden sonra ölmelerine rağmen sağlıklarında anılan taşınmaz temliklerinin muvazaalı olduğu iddiasıyla bir dava açmadıkları, murislerin oğlu ...'in çiftçilik yaptığı, 20 tane ineğinin olduğu, dolayısıyla alım gücünün bulunduğu, diğer taraftan, temlik tarihi itibariyle çekişmeli taşınmaz paylarının değersiz oldukları, ayrıca, bazı temliklerde davacıların murislerinin de aynı akitle pay temlikleri yaptıkları görülmektedir. Değinilen somut olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde çekişme konusu taşınmaz paylarının murislerin oğulları ... ile torunları davalı ...'e temliklerinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davalıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün ((6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.