MAHKEMESİ: ALANYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ: 15/12/2000NUMARASI: 1996/360-2000/783, Tev. 783 KararTaraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı Hazine, asıl davada, devletin hüküm ve tasarruf altında kalan kadastroca tescil harici bırakılan toplam 100 m²'lik yerin davalıların işgali altında olduğunu, 341 parseldeki yapının taşkın bulunduğunu ileri sürüp, elatmanın önlenmesi, yıkım ve Hazine adına tescilini istemiş, birleşen davada, İmar Affı Kanunu uyarınca önce belediye, sonra davalı şahıslar adına yapılan tescillerin yasaya aykırı olduğunu, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürüp, davalılar adına olan 341 parselin tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescilini istemiştir.Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davalılar A.Ç. ve M. Ç.'in devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yere elattıklarının sabit olduğu, 341 parsel sayılı taşınmazın ise kıyı kenar çizgisi dışında kaldığının anlaşıldığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Asıl dava, kumluk vasıflı tescil harici yere elatmanın önlenmesi, yıkım ve Hazine adına tescil, birleşen dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve Hazine adına tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davalılar adına kayıtlı 341 parsel sayılı taşınmazın senetsizden 22.9.1956 tarihinde M., H. ve D. adlarına tespitinin kesinleştiği, M. ve D.'nin ölümü ile mirasçılarına intikal ettiği, bu parselle ilgili davanın ise 18.5.1998 tarihinde açıldığı, asıl davada çekişme konusu edilen yerin ise kadastroca tescil harici bırakılan yere ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, bilirkişi raporlarında 341 parsel sayılı taşınmazın kıyıda kalmadığı, kaldı ki 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesine ilaveler getiren 14.3.2009 tarihli 5841 Sayılı Yasa gereğince hak düşürücü sürenin geçtiği gözetildiğinde bu parsel bakımından davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik yoktur. Davacının, birleşen dava ile ilgili temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Ancak, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 18.maddesi hükmü gereğince Hazine adına tesciline karar verilen teknik bilirkişi raporunda "A1" ile gösterilen bölüm hakkında elde edilen Ziraat Bilirkişi raporunda, bu yerin tarım arazisi olduğu belirtilirken paftasında kadastro harici bırakılma sebebinin deniz kumluğu şeklinde gösterildiği, jeoloji bilirkişi raporunda ise;"dava konusu taşınmazın toprak yapısı çevre parseller ile birlikte değerlendirildiğinde, üzerinde 30-40 cm. kalınlığında fiziksel ve kimyasal ayrışmalar neticesinde binlerce yılda oluşmuş toprak tabakasının olduğu inceleme ve gözlemlerden anlaşılmıştır" dendiği görülmektedir.Dosya içinde bulunan Alanya 2.Asliye Hukuk Mahkamesinin 1997/528 E. 1999/704 K. sayılı dosyada eldeki davada çekişme konusu edilen taşınmazın bitişiğindeki yerin deniz kumluğu olduğundan bahisle Hazinenin tescil isteğinin reddedilerek kesinleştiği sabittir.O halde, raporlar arasında çelişkinin bulunduğu açıktır. Öyle ise, anılan bu raporlar esas alınmak suretiyle hüküm kurulmuş olmasının doğru olduğu söylenemez.Hal böyle olunca, içlerinde jeolog veya jeoloji mühendisi sıfatını taşıyan 3 kişilik bilirkişi heyeti marifetiyle mahallinde yeniden keşif yapılarak drenaj çukurları açılıp 5403 Sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek uygulama yapılması ve taşınmazın niteliğinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açığa çıkartılması, özellikle 3402 Sayılı Yasanın 18/1.maddesinde öngörülen tescile tabi yer olup olmadığının gözetilip değerlendirilmesi, ondan sonra hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 16.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.