Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7013 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 5470 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ: ANTALYA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 14/12/2010NUMARASI: 2008/14-2010/427 Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalı İ...'in sahte senetlerle hakkında icra takibi başlatarak usulsüz tebligatlarla takibi kesinleştirmek suretiyle kayden malik olduğu 3 ve 12 parsel sayılı taşınmazlarını alacağına mahsuben icra dosyasında ihale sonucu aldığını, daha sonra da taşınmazları muvazaalı biçimde davalı Ş...'ye aktardığını, ondan da yine muvazaalı olarak davalı S...'e devredildiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde taşınmaz bedellerinin tazmini isteğinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Davanın reddine dair verilen karar, Dairece; ... İşin esasına girilerek tarafların tüm delillerinin toplanması, hazırlık soruşturması sonunda ceza davası açılır ise o davanın da incelenmesi, takibe konu senetteki imzanın davacıya ait olmadığı iddiasının araştırılarak açıklığa kavuşturulması, davacıya ait olmadığının anlaşılması halinde İ.adına yapılan tescilin yolsuz nitelik taşıyacağı gözetilerek, davalılar Ş... ve S...’in İ...ile el ve işbirliği içinde bulunup bulunmadıkları, yolsuz tescili bilip bilmedikleri, ya da bilebilecek konumda olup olmadıkları, bir başka deyişle TMK.’nın 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacakları üzerinde durulması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği ” hususlarına değinilerek bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak, davalılar Ş...ve S... yönünden davanın reddine davalı İ... yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı vekili ile davalı İ... A... vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü: Dava, borçlu olmadığının tespiti, yolsuz ve danışıklı tescil iddialarına dayalı tapu iptal ve tescil, mümkün olmadığı takdirde bedel isteklerine ilişkindir. Davanın reddine dair verilen karar Dairece; “ Davalı İ...’in takibe koyduğu senedin sahteliği saptandığında İ.adına oluşan kaydın hukuki dayanağının ortadan kalkacağı ve TMK.’ nun 1025.maddesi hükmüne göre yolsuz tescil niteliği taşıyacağı, diğer davalıların da İ.ile el ve işbirliği içerisinde bulunmaları durumunda edinimlerinin korunamayacağı, hal böyle olunca, işin esasına girilerek tarafların tüm delillerinin toplanması, hazırlık soruşturması sonunda ceza davası açılır ise o davanın da incelenmesi, takibe konu senetteki imzanın davacıya ait olmadığı iddiasının araştırılarak açıklığa kavuşturulması, davacıya ait olmadığının anlaşılması halinde İ... adına yapılan tescilin yolsuz nitelik taşıyacağı gözetilerek, davalılar Ş...ve S...’in İ... İle el ve işbirliği içinde bulunup bulunmadıkları, yolsuz tescili bilip bilmedikleri, ya da bilebilecek konumda olup olmadıkları, bir başka deyişle TMK.’nın 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacakları üzerinde durulması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği ” hususlarına değinilerek bozulduğu, mahkemece takibe konu yapılan senetteki imzanın davacının eli ürünü olup olmadığı yönünde araştırma yapılarak, senetteki imzanın davacının elinden sadır olmadığı, son malik davalı Sevim'in iyiniyetli olduğu gerekçesi ile tapu iptal tescil isteğinin tüm davalılar yönünden reddine, davacının borçlu olmadığının tespitine ve davalı İ... A... aleyhine açılan tazminat isteğinin kabulüne karar verildiği görülmektedir.Bilindiği üzere, bozmaya uyulmakla taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşacağı kuşkusuzdur.Diğer taraftan; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nın 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.Somut olaya gelince; mahkemece bozmaya uyulduğu halde, davalılar Ş.ve S.'in İ. ile el ve işbirliği içinde bulunup bulunmadıkları, yolsuz tescili bilip bilmedikleri ya da bilebilecek konumda olup olmadıkları, diğer bir deyişle Türk Medeni Kanunun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacakları hususunda yukarıda değinilen ilkelere göre bir değerlendirme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, tarafların tüm delillerinin eksiksiz toplanması, toplanmış ve toplanacak delillerin yukarıdaki ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesi ve ondan sonra terditli açılan dava da öncelikle tapu iptal ve tescil isteği yönünden bir karar verilmesi, son kayıt malikinin iyiniyetli olduğunun belirlenmesi halinde ise bedel isteği yönünden bir değerlendirme yapılması gerekirken eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Tarafların temyiz itirazları belirtilen sebeplerle belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.