Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6959 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 10644 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, mümkün olmaz ise bedelin tahsili davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.06.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir. Davacı, mirasbırakan babasından intikal eden 1038 ada 31 parsel sayılı taşınmazdaki abisi ...'nün payını davalıların, tehdit ve baskılar sonucu kendilerine devrini sağladıkların, abisi...'a 19.02.1992 tarihinde vermiş olduğu vekâletnamedeki tevkil yetkisine dayanarak davalıların yine tehdit ve baskılarla ...'dan ... adına aldıkları vekâletnameyi kullanarak anılan taşınmazdaki kendi payının da davalı ...'e satış gösterilmek suretiyle devrinin gerçekleştirildiğini, satışa rızasının olmadığı gibi kendisine herhangi bir bedelde ödenmediğini, davalılar hakkında sahtecilik, dolandırıcılık ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması suçlarından Savcılığa şikayette bulunduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescile, mümkün olmadığı takdirde bedelinin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar, iddiaların doğru olmadığını, dava dışı ...'nün soruşturma dosyasında verdiği ifadesi ile bile davacının iddialarının çürüdüğünü, davacının payının bedelinin ...'a verildiğini, taşınmaz üzerindeki tedbir şerhi kaldırıldıktan sonra devrin yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın irade fesadı bozukluğuna dayalı olduğu, dava konusu payın devrinde kullanılan vekâletname ile ilgili azilname bulunmadığı, irade fesadını davacının ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının .... Noterliği'nin 19.02.1992 tarihli vekâletnamesi ile dava dışı abisi ...'yü vekil tayin ettiği, ...'ın da tevkil yetkisine istinaden .... Noterliği'nin 02.09.1999 tarihli ve 17698 sayılı vekâletnamesi ile davalı ...'a vekâlet verdiği, vekil ... 'in de davacının çekişmeye konu 1038 ada 31 parsel sayılı taşınmazdaki 217/720 payını 28.06.2012 tarihinde 400.000.-TL bedelle diğer davalı ...'a satış suretiyle temlik ettiği, davacının, 24.07.2012 tarihinde davalılar ile tapu görevlileri hakkında dolandırıcılık, tehdit, haksız işgal sebebi ile ... Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğu, ...'nün müşteki sıfatı ile beyanının alındığı, soruşturmanın halen devam ettiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki; dosya içeriğine, toplanan delillere ve dava dışı vekil ....'nün soruşturma dosyasındaki anlatımlarına göre, davacının, davalı ...'in, ...'yü korkutarak ve baskı altına alarak, diğer bir söyleyişle vermek istemediği halde iradesinin bozularak vekâletname düzenlettirdiği iddiasını kanıtlayamadığı tartışmasızdır.Öte yandan; davacının dayandığı, ... 38. Noterliği tarafından düzenlenen 05.07.2011 tarihli dava dışı ...'ye ait Azilnamenin de ... 1. Noterliği'nin 08.06.1999 tarihli ve 15291 yevmiye numaralı vekâletnameye ilişkin olduğu, diğer bir söyleyişle, anılan azilnamenin, dava dışı vekil ...'nün, tevkil yetkisine istinaden davacı adına, davalı ...'e vermiş olduğu 2.7.1999 tarihli ve 17698 yevmiye numaralı vekâletname ile ilgili olmadığı kayden sabittir.Hemen belirtmek gerekir ki; 6100 sayılı HMK'nin 26. ve 33.maddelerine göre, olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelemeyi yapmak, ona uygun kanun hükmünü uygulamak başka bir anlatımla, dava dilekçesinin yorumu, hukuki nitelendirilmesi ve uygulanacak kanun maddelerinin tatbiki hakime aittir.Somut olayda, dava dilekçesinin içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine de dayanıldığı halde Mahkemece bu yönde bir araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılmış değildir.Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nin 504/1. maddesi). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Hâl böyle olunca; yukarıda belirtilen ilkeler ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, bu konuda tarafların gösterdikleri tüm delillerin eksiksiz toplanarak, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yetinilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.