Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6949 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 3083 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: KAVAK SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 14/12/2012NUMARASI: 2011/297-2012/408Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmisi davası sonucunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; çekişme konusu taşınmazın davanın tarafları ve dava dışı kişiler adına paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, davacı tarafından mirasçılar arasında yapılan rızai taksim sonucunda dava konusu taşınmazın 1187,5 metrekarelik bölümünün kendisine isabet etiğini iddiası ile dava açıldığı, kardeşi olan davalının ise miras taksimi sonrasında taşınmazın müstakilen kendisine bırakıldığını iddia ettiği, taraflarca ibraz edilen 03.07.2009, 24.09.2009 ve 25.09.2009 tarihli taksim senetlerinin incelenmesinden bütün mirasçılarının katılımı ile gerçekleştirilmiş bir taksim sözleşmesinin bulunmadığı, mahallinde yapılan keşif ve dinlenen tanık beyanları ile de taşınmazın tamamının davalı tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere MK'nun 706, BK'nun 2l3(TBK 237), TK'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında MK'nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, MK'nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince;çekişmeli taşınmazda tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi veya fiili krullanma biçiminin oluşmadığı, hatta taşınmazda davacının kullandığı ve kullanabileceği bir yerin bulunmadığı, taşınmazın tümünün davalı tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca; davacının payı oranında elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken, bilirkişi raporuna atıf yapılmak suretiyle ve bilirkişi raporunda hesap edilen, davacının payına denk geldiği belirtilen 1187,50 metrekare üzerinden elatmanın önlenmesine karar verilmesi doğru değildir.Öte yandan, HMK'nun 297/2 fıkrası '' hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur'' düzenlemesini getirmiştir.Bu nedenle davalıya yüklenen harç ve yargılama giderlerinin açık bir şekilde ve infazda tereddüt yaratmayacak şekilde yazılması gerekirken, parasal değerleri belirtilmeksizin harç ile yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline şeklinde karar verilmesi de isabetsizdir.Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.