MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, tapu iptal tescil istemine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakanları ...’in, 775 parsel sayılı taşınmazını mal kaçırma amacı ile kız kardeşinin oğlu olan davalılardan ....’e 1991 yılında satış suretiyle temlik ettiğini, satışa rağmen taşınmazın mirasbırakan tarafından kullanıldığını, halen de taşınmazın davacılar tarafından kullanıldığını, taşınmazın murisin talimatı ile davacılardan ...’nin kayınpederi olan ...’e 16/09/2002 tarihinde devredildiğini, 26/02/2007 tarihinde ise muvazaalı olarak davalı ...’ne aktarıldığını, davalı şirketin taşınmazın davacıların ortak malı olduğuna ilişkin protokoller yaptığını, şirket ortak ve temsilcilerinin taşınmazın davacıların muvafakatı alınmadan satılamayacağını ve teminat verilemeyeceğini kabul ettiklerini, buna rağmen davacıların muvafakatı alınmadan şirket yetkililerinden dava dışı ...’nın taşınmazı 22/08/2008 tarihinde davalı ...’e, onun da 29/04/2008 tarihinde muvazaalı olarak davalı ...’ye devrettiğini, taşınmazın davalı şirkete kadar muris muvazaası ile şirketten sonra ise muvazaalı olarak davacılardan mal kaçırmak amacı ile devredildiğini ileri sürerek tapunun iptali ile eşit oranda adlarına tescile, bu mümkün görülmediği takdirde paylarına isabet eden tazminatın tahsiline karar verilmesini istemişlerdir. Davalı ..., dava konusu taşınmazı dayısı olan davacıların murisi borçlu olduğu için yardım amacı ile satın alıp, kullanamadığı için geri sattığını, satışın gerçek olup, muvazaa içermediğini bildirip davanın reddini savunmuştur.Davalı ..., çekişme konusu taşınmazın ... üzerine kayıtlı iken davacıların bilgisi haricinde şirket müdürü tarafından üzerine geçirildiğini, daha sonra bedelsiz olarak davalı ...’ye devrettiğini, bu alış ve satışlarda para alışverişinin olmadığını, öğrenci olduğunu, taşınmazın yerini ve değerini bilmediğini, bağı yıllardır davacıların kullandığını, davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.Davalı ..., dava dilekçesinde ileri sürülen hususların doğru olduğunu, taşınmazı alırken ve satarken bedel ödemediğini, taşınmazın zilyetliğini hiçbir zaman devralmadığını, tasarruf yetkisinin davacılarda olduğunu, davayı kabul ettiğini beyan etmiştir. Dahili davalılar, çekişme konusu taşınmazı almadan önce kurdukları ...’ni görünürdeki ortaklar dava dışı ... ve ...'a devrettiklerini, ...'in şirketi devralanlar ile birlikte gayrı resmi ortak olarak hareket ettiğini, devralanların şirketin borçlarını ödemeyi taahhüt ettiklerini, ...'a olan leasing borcu da dahil hiçbir borcu ödeyemediklerini, sözleşmedeki sorumluluklarını yerine getirmediklerini, bunun üzerine bu borçların taraflarından ödendiğini, davaya konu taşınmazı mirasbırakanları ...'ye teminat olarak verip bu borçlar ödenmediği takdirde ...'nin alacağı taahhüdünde bulunulduğunu, taşınmazı ödedikleri bedele mahsuben aldıklarını, ortada muvazaanın olmadığını belirterek haksız açılan davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı olduğu davacıların iddialarını yazılı belge ile ispatlayamadıkları, davacılar ile davalıların danışıklı olarak hareket ettikleri gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, çekişme konusu 775 parsel sayılı taşınmaz davacıların mirasbırakanı ... adına kayıtlı iken, mirasbırakan tarafından 14/06/2000 tarihinde davalı ...'e ondan 16/09/2002 tarihinde davalı ...'e, ondan 26/06/2007 tarihinde ....'ne ondan 22/02/2008 tarihinde davalı ...'ye, ondan da 29/04/2008 tarihinde davalı ...’ye satış suretiyle temlik edildiği, mirasbırakanın 16/08/2006 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacılar ile dava dışı kızları ...’nın kaldıkları, ...’nın dosyaya ibraz edilen dilekçe ile dava konusu taşınmazdaki haklarını davacılara devrettiklerini bildirdikleri, davalılardan ...’nin yargılama sırasında öldüğü, mirasçıların davaya devam ettikleri anlaşılmaktadır. İddianın ileri sürülüş biçiminden ve içeriğinden muris muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, mahkemece yukarıdaki ilkeler uyarınca bir inceleme yapılmamıştır.Hâl böyle olunca, yukarıdaki ilkeler uyarınca mirasbırakanın gerçek irade ve amacının saptanması, ilk el ...’e yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı yapılıp yapılmadığının belirlenmesi bakımından tarafların tüm delilleri toplanarak davacıların bildirdiği tanıkların dinlenmesi, ilk el ...’e yapılan temlikin muvazaalı olmadığının anlaşılması durumunda davanın reddedilmesi, temlikin muvazaalı olması durumunda ikinci el ...’in davayı kabul ettiği gözetilip, dosyaya ibraz edilen protokollerin değerlendirilmesi, ondan sonraki eller bakımından TMK 1023. maddesi anlamında iyiniyetli olup olmadıkları üzerinde durulması, bu konuya ilişkin delillerin toplanıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.Davacıların temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.