MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmiş ise de tebligat gideri yatırılmadığından duruşma istemi reddedilerek dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;- KARAR -Dava, ehliyetsizlik ve bağıştan rücu hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca alacak isteklerine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili ...'in 80 yaşında iken kendisinden 40 yaş küçük davalı ... ile 01/03/2012 tarihinde evlendiğini, müvekkili ile davalı arasında çıkan aile içi uyuşmazlıklar nedeniyle müvekkilinin 31/08/2012 tarihinde bedelini ödeyerek satın aldığı çekişme konusu 266 ada 2 parsel sayılı taşınmazın ½ payını davalı, ½ payını ise kendi adına tescil ettirdiğini, bu şekilde ½ payın davalıya bağışlandığını, müvekkilinin yaşlılığı nedeniyle zaman zaman ayırt etme gücünü kaybettiğini, dayanılmaz hale gelen evliliğin sonlanması için müvekkilinin önce nispi butlana, olmazsa evlilik birliğinin temelden sarsılması nedenine dayanarak boşanma davası açtığını, davalı eşin evlilik süresince gerek kanunu gerek ahlaki yükümlülüklerini müvekkiline karşı yerine getirmediğini, bu nedenle 6098 sayılı TBK'nun 295/1-2 maddelerinde düzenlenen bağıştan rücu koşullarının oluştuğunu bildirip öncelikle çekişmeli taşınmazın davalı adına olan ½ payının iptali ile müvekkili adına tesciline, olmadığı takdirde sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca 102.500,00 TL'nin bağış tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınmasını istemiştir. Davalı vekili, iddianın yersiz olduğunu, davacının bir takım vaatler ile müvekkilini evliliğe ikna ettiğini, evlilik nedeniyle eski eşi üzerinden aldığı dul aylığı ile hasta bakıcılığı işini kaybettiğini, çekişmeli taşınmazın alımı sırasında tedarik ettiği 40.000,00 TL'yi davacıya verdiğini, bağışlamanın söz konusu olmadığını bildirip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, temlikin satış suretiyle yapıldığı, bu nedenle 6098 sayılı TBK'nun 295/1-2. maddesine dayanılamayacağı gerekçesiyle tapu iptal ve tescil talebinin, sebepsiz zenginleşme şartlarının bulunmadığı gerekçesiyle de alacak talebinin reddine karar verilmiştir.Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden; davacının, gizli bağış suretiyle çekişme konusu taşınmazın ½ payını davalıya bağışladığını ileri sürerek öncelikle bağıştan rücu, akabinde ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayandığı anlaşılmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.4.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle .... İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik iddiası bakımından yukarıda değinilen ilkeler uyarınca bir araştırma yapılmış değildir.Şöyle ki, ehliyetsizlik gibi ciddi bir iddia karşısında davacının temlik tarihinde ehliyetli olup olmadığı hususunda .... Kurulundan her hangi bir rapor alınmadığı açıktır.Hâl böyle olunca, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, temlik tarihinde davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde .... Kurulundan rapor alınması, davacının ehliyetli olmadığının anlaşılması halinde tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde davacının gizli bağış yaptığını iddia ettiği gözetilerek bağıştan rücu hukuksal nedeni ve olmadığı takdirde sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca alacak istemi üzerinde durularak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.