Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6914 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 4120 - Esas Yıl 2013





Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı H. D. tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp dü Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davalı N.davayı kabul ettiğinden, diğer davalı H.yönünden ise yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan L. Ü.'ın 13.06.2011 tarihinde öldüğü, geride mirasçısı olarak sadece davacı oğlunun kaldığı, çekişmeli 719 ada 14 parseldeki 5 numaralı bağımsız bölüm muris adına kayıtlı iken 25.11.1996 tarihinde satış suretiyle ½ payını (davacının oğlu olan ) torunu davalı N.'a, ½ payını ise eşinin önceki evliliğinden olma kızı olan davalı H.ye temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarihli 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanunun 237. (Türk Borçlar Kanununun 288.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirlerHemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, davacı muvazaa olgusunu ispat için bir tanık göstermiş, dinlenen tanık da temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı bakımından hükme yeterli bir bilgi vermemiştir. Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanununu 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla yükümlüdür. Ancak dava konusu olayda, davacı temlikin mal kaçırma amacıyla yapıldığını kanıtlamış değildir. Çekişmeli taşınmazın tapuda gösterilen satış bedeli ile gerçek değeri arasındaki aşırı oransızlık ise tek başına muvazaanın kanıtı değildir. Hal böyle olunca; davalı H.hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken,yanılgı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı yasanın geçici 3. maddesi yollamasıyla) HUMK 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.