Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 69 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 12074 - Esas Yıl 2008





MAHKEMESİ : MENDERES ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/09/2007NUMARASI : 2005/742-2007/463Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar, ortak miras bırakan A.G.ün 1017 parsel sayılı taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalı torununa temlik ettiğini ileri sürerek, payları oranında iptal ve tescil isteminde bulunmuşlardır.Davalı, satışın gerçek olduğunu, murisin sağlığında tüm mirasçılara mallarını paylaştırdığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, muvazaa olgusunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvaazası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1017 parsel sayılı taşınmazın miras bırakan A.K.tarafından 3.11.1983 tarihli akitle satış yoluyla davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazın temlik tarihinde davalı Musa'nın 20 yaşında olduğu, düzenli bir gelirinin bulunmadığı, taşınmazın gerçek değeri ile akitte gösterilen değer arasında aşırı fark bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir. Diğer taraftan,davalı ödünç aldığı altınları elden çıkarmak suretiyle taşınmazı satın aldığını bildirmişse de, anılan bu olgu müşahhas verilere dayalı olarak kanıtlanmış olmayıp bu yöndeki tanık ifadelerinin de mücerret beyandan ibaret olduğu, ayrıca davalı, miras bırakanın diğer mirasçılarada birtakım taşınmazları devrettiğini, gerçek iradesinin mal kaçırmak olmadığını bildirmişse de, kendisinin miras bırakanı olan S.2004 tarihinde öldüğü, oysa çekişmeli taşınmazın davalıya S. ölüm tarihinden önce temlik edildiği görülmektedir. Selahattin'in temlik tarihinde sağ olduğuna, davalının ise bu aşamada miras bırakanın varisi olamayacağına göre denkleştirme yönündeki savunmasına da olanak bulunduğu söylenemez.Öyle ise, somut olgular ve bulgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde murisin davalıya yapmış olduğu temlikin muvazaa ile illetli olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın reddedilmiş olması isabetsizdir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.1.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.