MAHKEMESİ : SİLİVRİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/03/2013NUMARASI : 2009/484-2013/150Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.01.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat İ..Ç.. ile temyiz edilen vekili Avukat M..K..geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.Davacı vekili, mirasbırakan M..O..'ın, 5106 parsel sayılı taşınmazda ki 245/1290 payını, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı bir şekilde davalı kızına satış yoluyla devrettiğini ileri sürerek, pay oranında tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, aksi hâlde tenkisine karar verilmesini talep etmiş; bilahare, davacı vekili 15.03.2010 havale tarihli ıslah dilekçesiyle öncelikle murisin davaya konu taşınmazın devri zamanında ehliyetli olup olmadığının ve tapu devir işlemi sırasında satışın usûlüne uygun yapılıp yapılmadığı hususunun araştırılması, murisin ehliyetsiz olduğunun ortaya çıkması durumunda tapu kaydının iptali ile muris adına tesciline, murisin ehliyetli olduğunun kabulü halinde ise muris muvazaası nedeniyle tapu kaydının iptali ile miras payı oranında davacı adına tesciline, aksi halde tenkise karar verilmesini talep etmiştir. Davalı, mirasbırakanın, mirasçıdan mal kaçırma amacının bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, mirasbırakanın temlik tarihinde ehliyetli olduğu benimsenerek temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre, mirasbırakanın 5106 parsel sayılı 860 m2 bahçeli kargir ev vasıflı taşınmazdaki eşi Hüsniye'den intikal eden 490/3440 payını 16.5.2007 tarihinde davalı kızına satış suretiyle temlik ettiği, 1908 doğumlu olan murisin 9.7.2009 tarihinde öldüğü, mirasçıları olarak davanın tarafları olan davacı oğlu Oktay ile davalı kızı Şermin'in kaldıkları, mirasbırakanın, 13.05.2008 tarihinde ehliyetli olduğunun Bakırköy 6.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/256 Esas sayılı dava dosyasında elde edilen Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 09.12.2013 tarihli raporuyla belirlendiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Türk Medeni Kanunu'nun 706., Borçlar Kanunu'nun 213. (Türk Borçlar Kanunu'nun 237.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mirasbırakanın 1908 doğumlu olup, temlik tarihinde 99 yaşında bulunduğu, davalı Şermin'in evlendikten sonra mirasbırakanın yanına yerleştiği, davalının 2006 yılında ölen annesine ve ölünceye kadar mirasbırakana yardımcı olduğu, yaşlılığa bağlı hastalıkları nedeniyle tedavilerini yaptırdığı, bakımlarını davalının üstlendiği, mirasbırakanın davacı oğlundan mal kaçırması için herhangi bir sebebinin bulunmadığı kuşkusuzdur.Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.4.2009 günlü 2009/1-130 S.K.). Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 günlü 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçıdan mal kaçırma olmadığı, kendisine ve eşine bakan kızına minnet duyguları ile verdiği sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davalı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 20.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.