MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 04/12/2007NUMARASI : 2006/624-2007/771Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları H. K.’in mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla, 18 parsel sayılı taşınmazı davalı H.e satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürüp, tapu iptal isteğinde bulunmuşlar, daha sonra taşınmazın dava sırasında satışı üzerine HUMK’nun 186. maddesi gereğince tazminat istemişlerdir. Davalı Halil, duruşmalara gelmemiş, bir cevap vermemiş, dahili davalı Bünyamin iyiniyetle satın aldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalı Bünyamin hakkındaki davanın vazgeçme nedeniyle, davalı H. hakkındaki davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece, davalı H.hakkındaki davanın yazılı belge ile kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 18 parsel sayılı taşınmazın davacıların miras bırakanı H.K.tarafından 31.03.2006 tarihinde davalı H.’e temlik edildiği, onun da dava sırasında davalı Bünyamin’e satış suretiyle intikal ettirdiği, bunun üzerine davacıların isteğini Halil’e karşı tazminata hasrettiği anlaşılmaktadır. İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre, davacının dayandığı hukuki sebebin muris muvazaasına ilişkin bulunduğu tartışmasızdır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı ? yoksa mal kaçırma amacın mı ? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur. Somut olaya gelince, özellikle 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında değinildiği üzere, murisin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapmış olduğu temlikin terekeye karşı yapılan haksız bir fiil niteliğinde olduğunda kuşku yoktur. O halde, iddianın her türlü delille ispatı olanaklıdır. Buna göre, mahkemece davanın yazılı belge ile kanıtlanması gerekçesiyle, davanın reddedilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez. Hal böyle olunca, iddia ve savunma doğrultusunda toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilerek davalı Halil’e yapılan temlikin muvazaalı olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması, ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.06.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.