Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6863 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 3983 - Esas Yıl 2008





MAHKEMESİ : AKHİSAR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/06/2007NUMARASI : 2007/8-2007/213Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki bulunduğu 16 parsel sayılı taşınmaza davalı tarafından tek katlı ev ve müştemilatı yapılmak suretiyle müdahale edildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Davalı, tecavüzün imar uygulaması soncu meydana geldiğini bildirip, savunma yoluyla temliken tescil istemiştir.Mahkemece, davacının elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinin reddine, davalının temliken tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, savunma yoluyla getirilen temliken tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 16 parsel sayılı taşınmazın davacıya, 17 parsel sayılı taşınmazın ise davalıya ait olduğu, anılan taşınmazların imar uygulaması sonucu oluştuğu, bunların öncesini teşkil eden 1866 sayılı kadastral parselin davalıya ait iken kendi taşınmazına yapmış olduğu binanın haksız inşaat oluşturacak şekilde 16 parsel sayılı davacıya ait taşınmaz içerisinde kaldığı anlaşılmaktadır.O halde, taraflar arasındaki çekişmenin 3194 Sayılı İmar Yasasının 18.maddesinin gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.Bilindiği üzere; yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Nevarki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 298l Sayılı Yasanın 3290 Sayılı Yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur. Somut olaya gelince, hemen belirtilmelidir ki; taşkın inşaat sahibinin kendisine karşı açılan elatmanın önlenmesi davasında Türk Medeni Kanununun 725.maddesinde öngörülen koşulların lehine gerçekleştiğini ileri sürerek, savunma yoluyla temliken tescil istemesi mümkün ise de, haksız inşaatta savunma yoluyla Türk Medeni Kanununun 724.maddesi hükmü gereğince savunma yoluyla temliken tescil istenilmesine yasal olanak yoktur.Oysa, mahkemece bu kural gözardı edilmek suretiyle açılan bir temliken tescil davası bulunmadığı gözetilerek ayrı bir davaya konu teşkil ettiği gerekçesiyle bu istek bakımından ret kararı verilmemesi isabetsiz olduğu gibi, imar parselin oluşumunun dayanağını teşkil eden idari kararı ortadan kaldıracak şekilde taşınmazın ifrazına ve bu şekilde temliken isteğinin kabul edilmiş olmasının da yasal olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle, yapının kaim bedelinin tesbit edilerek davalıya ödenmek üzere davacıdan alınarak mahkeme veznesine yatırılmasının temin edilmesi, ondan sonra asıl davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.Davacının, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 2.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.