Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 685 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 16239 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : SELÇUK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/05/2013NUMARASI : 2010/303-2013/120Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.01.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat S..H.. ile temyiz edilen davacı T.. K.. ve vekili Avukat N..Ü..geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, borçlarından dolayı hakkında icra takibi yapılması nedeniyle ağabeyi olan davalı Binali'nin bu zaruret halini fırsat bilerek taşınmazdaki payını devretmesi halinde yardımcı olabileceğini söylemesi üzerine aralarında düzenledikleri harici sözleşme gereğince dava konusu 8447 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını tapuda Binali'ye devretmeyi beklerken, karı koca olan davalı tarafın hileli davranışları sebebiyle Binali'nin eşi olan davalı Gülizar'a 06.02.2009 tarihinde satış yoluyla devrettiğini, Binali'nin payının gerçek değerini vereceğini her ortamda ve her zaman söyleyerek zaman kazandığını, kendisinin, davalıların edimlerini yerine getirmeyeceklerini 15.02.2010 tarihinden aile meclisinde öğrendiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ve adına tescili isteminde bulunarak 11.11.2010 tarihinde eldeki davayı açmıştır.Davalılar, gabin iddiasının zamanaşımına uğradığını, davanın, işlem tarihi olan 05.02.2009 tarihinden itibaren bir yıllık süre dolduktan sonra açıldığını,davacının, darda kalmasından düşüncesizlik ve tecrübesizliğinden istifade edilerek dava konusu taşınmazın devir alındığı iddiaları gerçeği yansıtmadığını, davacının, tamamen kendi hür iradesi ile aralarında düzenlenen harici sözleşme karşılığı olarak kararlaştırılan bedelleri noksansız bir şekilde teslim aldığını, belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davanın gabin ve hile hukuksal nedenlerine dayalı olarak açıldığı, davacının, gabin iddiasının zamanaşımına uğradığı, hile iddiasının ise, davalı Binali ile yazılı sözleşme düzenleyen davacının, sözleşme sırasında davalı Gülizar'a devir yapılacağından haberdar olduğu, bunun da, davalı Binali tarafından hile yapıldığı iddiasını çürüttüğü; davacı tarafından muvazaa iddiasına dayanılmamış ise de, re'sen yapılan değerlendirme sonucunda, tarafların gerçek iradelerini yansıtan 05.02.2009 tarihli harici sözleşmenin resmi şekil şartına uyulmadığından; görünüşteki 06.02.2009 tarihli resmi satış işleminin ise tarafların gerçek iradesine uygun bulunmadığından geçersiz olduğu, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak yapılan işlemin yolsuz tescil hükmünde bulunduğu gerekçesiyle, davanın muvazaa hukuki nedenine dayalı olarak kabulüyle, dava konusu 8447 parsel sayılı taşınmazda 1/3 payın davalı Güllüzar adına tapu kaydının iptali ile davacı Tekin adına tesciline karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacı Tekin'in, dava konusu 8447 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını 06.02.2009 tarihli resmi akitle 16.000,00 TL bedelle davalı Gülizar'a satış yoluyla temlik ettiği, 1/3 payın satış tarihi itibariyle gerçek değerinin 590.000,00 TL olduğu, davacı ile davalı Binali arasında düzenlenen 05.02.2009 tarihli harici sözleşmede, taşınmazdaki 1/3 payın, 3 Daire+260.000-TL bedel karşılığında davalı Binali'ye tapuda satışının yapılacağının belirtildiği, davalı Binali'in bu sözleşmeyi ve imzayı kabul ettiği, Binali'nin sözleşme gereği olarak dava konusu yer karşılığında 3 daire ve 260.000-TL'yi ödemeyi kabul etmesine rağmen sadece 260.000-TL ödeme yaptığına ilişkin banka dekontunun dosyada mevcut olduğu, sözleşmede belirtilen 3 daireyi devir yaptığına ilişkin dosyada herhangi bir belgenin bulunmadığı, davalıların, dava konusu taşınmazdaki 1/3 payın satış bedelinin 260.000,00 TL olduğunu ve bununda davacıya ödendiğini savundukları, satış bedeli karşılığı olarak 3 dairenin devrini kabul etmedikleri görülmektedir.Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK 33. (1086 sayılı HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca, olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak hakime aittir. Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyadaki mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde; hile hukuksal nedenine dayanıldığı kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; hile, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K'nun 28/l. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1.) maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Gerçekten de, hile iddiasına dayalı olarak açılan iptal ve tescil davasının dinlenebilmesi için davanın hak düşürücü süre içinde açılması gerektiğinde kuşku yoktur.Somut olaya gelince, davacının, 05.02.2009 tarihli harici sözleşmeye uygun davranılacağı yönünde oluşan iradeyle çekişmeli taşınmazdaki 1/3 payını 06.02.2009 tarihli resmi akitle davalı Binali'nin isteği doğrultusunda Binali'nin eşi olan diğer davalı Gülizar'a temlik ettiği, aradan uzunca bir süre geçmesine rağmen davalı Binali'nin sözleşmede öngörülen 3 daireyi davacıya devretmediği, sadece 260.000,00 TL ödemede bulunduğu, yapılan sözleşmeye uymadığı ve şartların tamamını yerine getirmediği açıktır.O halde, açıklanan olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, öncelikle harici sözleşme düzenlenerek davacının iradesini sakatlayarak hile ile resmi akti yapmasının sağlandığı, bir başka ifadeyle davacının, kardeşi olan davalı Binali'nin hileli davranışları nedeniyle dava konusu yerin temlikinin sağlandığı sonucuna varılmaktadır.Ne varki, mahkemece, davacının, dava konusu taşınmazdaki payını hile ile devrettiğini ne zaman öğrendiği hususunda yeterli ve şüpheden uzak bir araştırma yapılmış değildir. Hemen belirtilmelidir ki, BK'nin 31/1 (TBK'nin 39.) maddesindeki 1 yıllık sürenin öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı, öğrenme tarihinin işlem tarihi olabileceği gibi, somut olayın özelliğine göre işlem tarihinden ileri bir tarihin de olabileceği, bir başka ifadeyle işlem tarihinde farkedilemeyen bir hilenin çeşitli nedenlerle sonraki bir tarihte öğrenilebileceği açıktır. Bu durumda, hak düşürücü sürenin hesabında davacının öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınması gerekir. Davalı tarafın bu tarihten daha önceki bir tarihte davacının hileyi öğrendiğini iddia etmesi durumunda bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğu da açıktır. Hâl böyle olunca; öncelikle, davacının dava konusu taşınmazdaki pay devrinin hile ile olduğunu ne zaman öğrendiğinin tespit edilmesi, ondan sonra eldeki davayı hak düşürücü süre içinde açıp açmadığının değerlendirilmesi, davanın süresinde açıldığının anlaşılması halinde, yukarıda yapılan açıklamalar gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davalıların, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 20.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.