MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil ve istihkak davası sonunda, yerel mahkemece, tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, istihkak isteğinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacıların tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde miras sebebiyle istihkak isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir. Davacılar, mirasbırakan ...'ın mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 206 ada 18 parsel sayılı taşınmazdaki 7 nolu bağımsız bölümü vekili kızı.... aracılıyla vekilin damadı ...'a ondan da davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiğini, murisin satış ihtiyacının olmadığını, muris .... ve diğer muris babaları....'ın aynı yönde bir çok taşınmazın devrini yaptıklarını, diğer temlikler bakımından da açtıkları davaların derdest olduğunu, satışların gerçek bulunmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı taktirde vekaleten satış yapan davalı ...'dan satış bedelinin tahsiline karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açmışlardır.Davalı ..., dava konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Diğer davalılar, dava konusu taşınmazın kayıt maliki olmadıklarını, kendilerine husumet düşmeyeceğini, satış tarihinde kayınvalide-damat ilişkisinin bulunmadığını, murislerin hastalıkları ve tedavi masrafları nedeniyle satışa ihtiyaçları olduğundan taşınmazların satışını yaptıklarını, satışların gerçek olup, muvazaanın söz konusu bulunmadığını, istihkak talebinin kabul edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın vekil davalı ... tarafından diğer davalı ...'e temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, davalı ...'in ise iyi niyetli üçüncü kişi bulunduğu, davacıların davalı ...'in kötü niyetli olduğuna dair bir delil sunamadıkları, tapu iptali ve tescil isteğinin reddi gerektiği, diğer davalıların ise geçersiz satış işlemi ile taşınmazı temellük ederek davacıların miras paylarından mahrum bıraktıkları gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, istihkak isteğinin ise kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; murisin vekili olarak kızı davalı ...'ın çekişme konusu 206 ada 18 parsel sayılı taşınmazdaki 7 nolu bağımsız bölümü 11.01.2010 tarihli akitle komşusu davalı ...'e, onun da aynı taşınmazı 10.01.2012 tarihli akitle kendi komşusu davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği, davalı ...'in temlik tarihinden sonra diğer davalı ...'ın kızı ile evlendiği anlaşılmaktadır.Öte yandan, murisler ... ile.....'ın....'deki taşınmazlarını aynı dönemde aynı şekilde satış suretiyle devrettikleri iddiasıyla taşınmazların bulunduğu yer mahkemelerinde iptal ve tescil isteğiyle açılan bir çok davaların olduğu ve derdest bulundukları görülmektedir.Hemen belirtilmelidir ki, dosya kapsamı ile çekişme konusu taşınmazı muris ....'ın vekili kızı .... aracılıyla o tarihte komşuları olan davalı ...'e satış suretiyle temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu tespit edilmek suretiyle hükümde ilk temlikin muvazaalı olduğunun kabul edildiği, mahkeme gerekçesinde bu hususun açıklandığı sabittir. Hüküm bu yönden davalılar tarafından temyiz edilmiş de değildir.Öte yandan; davalı ...'in dava konusu taşınmazı davalı ...'den ediniminin iyi niyetli olduğunun tespit edilmesi halinde bu ediniminin korunması gerektiğinde kuşku da yoktur. Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında, mahkemece, davalı ...'in dava konusu taşınmazı ediniminin iyi niyetli olup olmadığı konusunda hükme yeterli inceleme ve araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki, davacı 7 tane tanık ismi bildirdiği halde mahkemece, davacı tanıklarından sadece bir tanesi dinlenmiş, diğer tanıkların dinlenmesine yönelik usulüne uygun bir işlem yapılmış değildir.Öyle ise, davacılara iddiasını ispat etmesi bakımından gerekli imkan tanınmadan sonuca gidilmiş olması doğru değildir.Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, davacı tanıklarının usul hükümlerine uygun şekilde yapılacak çağrı ile dinlenmeleri, davalı ...'in dava konusu taşınmazı ediniminin iyi niyetli olup olmadığının ve taraflar arasında komşuluk ilişkisinin bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.