MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı, davalı ... tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Davacı, davalılar ... ile uzun süredir devam eden dostlukları olduğundan güvene dayalı olarak taşınmaz satış yetkisi içeren vekaletnameler verdiğini, ancak davalıların vekâlet görevini kötüye kullanarak kayden maliki olduğu 672 ada 27 parsel sayılı taşınmazdaki 14 nolu bağımsız bölümün diğer davalı ...'e satış suretiyle temlik edildiğini, kendisini kandıran davalıların satış bedelini ödemediklerini, davalı ...'in kredi çekmesi nedeniyle taşınmaza satış günü ipotek tesis edildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ve adına tesciline, olmadığı taktirde taşınmaz bedelinin satış tarihinden itibaren faizi ile tahsiline karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açmıştır. Davalılar ...., dava konusu taşınmazın davalı ...'e verilen vekaletname ile davacının bilgisi dahilinde davalı ...'e satış suretiyle temlik edildiğini, davacıya satış bedelinin elden nakit olarak ödendiğini, davacının bu yönde ibra verdiğini, davalı ...'in olayla ilgisi bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Davalı ..., dava konusu taşınmazı tapu kaydına güvenerek iyi niyetle satın aldığını, satış bedelini ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın vekil davalı ... tarafından satış suretiyle davalı ...'e temlik edildiği, satış vaadi sözleşmesi içeriğine göre davacının 57.000,00 TL bedeli aldığının kabulü gerektiği, davalıların el ve iş birliği içinde hareket ederek davacıyı zararlandırdıkları, 68.000,00 bakiye bedelin davalılardan tahsili gerektiği gerekçesiyle iptal ve tescil isteğinin reddine, davanın bedel isteği yönünden kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının 06.02.2009 tarihinde, İzmir ili ve ilçeleri ile köylerinde bulunan taşınmazlarının satış yetkisini içerir vekâletnameyi davalı ...'e verdiği, vekil davalı ...'in çekişme konusu 672 ada 27 parsel sayılı taşınmazdaki 14 nolu bağımsız bölümü 07.04.2010 tarihli akitle satış suretiyle davalı ...'e temlik ettiği, aynı gün taşınmazın tapu kaydına .... lehine 150.000,00 TL lik ipotek tesis edildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1.) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözetilerek somut olaya bakıldığında, davacının davalı ...'e 06.02.2009 ve 21.04.2010 tarihlerinde taşınmaz satış yetkisini içerir vekâletname verdiği, yine 01.04.2010 tarihinde de davalı ...'e aynı yönde vekâletname verdiği, davacı ile davalılar ...'in önceye dayalı arkadaşlıkları olduğu, çekişme konusu taşınmazın ise davalı ... tarafından 06.02.2009 tarihli vekâletname kullanılarak davalı ...'e satış suretiyle temlik edildiği, akitte satış bedelinin 70.000,00 TL olarak yer aldığı, davalı ...'in 06.04.2010 tarihinde 75.000,00 TL lik konut kredisi kullanması üzerine satış akdinde .... lehine 150.000,00 TL bedelli ipotek de tesis edildiği görülmektedir.Öte yandan, tarihsiz satış vaadi sözleşmesi ile, davacının 06.02.2009 tarih, 3074 yevmiyeli vekâletname ile sahibi bulunduğu gayrimenkullerini sattığını, bedellerini nakden aldığını, başka hak ve alacağının kalmadığını, ...'ı ibra ettiğini belirttiği açıktır. Her ne kadar davacı yukarıda içeriği açıklanan satış vaadi sözleşmesi altındaki imzasını inkar etmişse de, 17.10.2012 tarihli sahtecilik ve grafoloji uzmanı bilirkişi raporunda, satış vaadi sözleşmesi altındaki imzanın davacı ... eli ürünü olduğunun bildirildiği, bunun üzerine davacının satış vaadi sözleşmesinin dava konusu taşınmaza ilişkin olmadığını ileri sürerek yeniden bilirkişi incelemesi talebinin bulunmadığını bildirdiği de sabittir. Öyle ise, çekişme konusu taşınmazın davalı ...'e temlikinin vekâlet görevinin kötüye kullanılması suretiyle olmadığı, davacının dava konusu taşınmaz satışı nedeniyle imzası kendisine ait olduğu belirlenen yazılı belge ile satış bedelini aldığını kabul ettiği ve vekilini ibra ettiğinde kuşku yoktur. Davacının temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davalı ...'in temyiz itirazlarına gelince, dosya kapsamı, toplanan deliller ve dinlenen tanık beyanları ile, davalı ...'in diğer davalı vekil ... ile el ve işbirliği içinde hareket ettiği, başka bir deyişle Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi anlamında iyi niyetli olmadığı da ispat edilmiş değildir. Hâl böyle olunca; davalı ... bakımından bedel isteğinin de reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hata yapılarak yanılgılı değerlendirme sonucunda davacının terditli talebi olan bedel isteğinin kabulüne karar verilip, anılan bedelden davalı ...'in sorumlu tutulmuş olması isabetsizdir. Davalı ...'in bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.