Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6796 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 471 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : GAZİANTEP 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/09/2012NUMARASI : 2010/299-2012/644Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin ise kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil ya da tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 374 parsel sayılı taşınmaz kayden davacıya ait iken 8.10.2009 tarihinde davalı M. K.’ya temlik edildiği, ondanda 24.11.2009 tarihinde diğer davalı şirkete satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temliklerden haberinin olmadığını, akit tablosundaki imzanın kendisine ait olmadığını, davalı M.’nın danışıklı olarak diğer davalı şirkete devrettiğini, el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Ne var ki; tek bilirkişiden alınan rapora göre imzanın davacının eli ürünü olduğu saptanmış, ancak davacı taraf rapora itiraz ederek Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını istediği halde mahkemece bu istek yerine getirilmeksizin neticeye gidilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, 14.4.1982 tarihli ve 2659 Sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının 8/e ve 21.maddelerinde açıkça vurgulandığı üzere "imza incelemesi" işinin aynı kurumun Fizik İhtisas Dairesine ait olduğu tartışmasızdır.Öte yandan, son kayıt malikinin iyiniyetli olup olmadığı yönünden hüküm kurmaya yeterli araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağıda yoktur.Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür. Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.O halde, 14.4.1982 tarihli ve 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının 8/e ve 21.maddeleri dikkate alınarak 8.10.2009 tarihli akit tablosundaki imza yönünden Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas dairesinden rapor alınması, imzanın davacıya ait olup olmadığının belirlenmesi, ondan sonra yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması ve Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/568 esas sayılı dava dosyasınında incelenerek son kayıt malikinin iyiniyetli olup olmadığının saptanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.